| ROBERT PATTİNSON FAN CLUP!!! |
|
| ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 4:32 pm | |
| ARKADAŞLAR BEN SİZE BURDA HEM ALACAKARANLIK KİTABIYLA İLGİLİ HEMDE FİLMİ İLE İLGİLİ BİLGİLER SUNACAGIM... RESİMLER DE BU KONUYA GÜZELLİK KATACAK | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 4:40 pm | |
| --------------------------------------------------------------------------------
Twilight Üç şeyden emindim. Birincisi Edward bir vampirdi. İkincisi, ne kadar baskın olduğunu bilemesem de onun bu vampir yani kanıma susamıştı. Üçüncüsü ise, koşulsuz ve geri dönülemez bir şekilde ona aşık olmuştum. Isabella Swan Washington'ın, yağmurun hiç dinmedigi küçük kasabası Forks'a taşınır. Bu şimdiye kadar aldığı en sıkıcı karar gibi görünmektedir. Fakat gizemli ve çekici Edward'la tanışması hayatını heyecanlı ve tüyler ürpertici bir hale sokar. Edward şimdiye kadar, içinde yaşadığı küçük toplulukta vampir kimliğini saklayabilmiştir. Ancak artık kimse güvende değildir, özellikle Edward'ın en çok değer verdiği insan olan Isabella… İki sevgili kendilerini tutku ve tehlike arasında dengede duran bir bıçağın en keskin noktasında bulur.
Alacakaranlık içgüdülerimize meydan okumakla tutkularımızı tatmin etme boyun isteği arasındaki çatışmayı sorgulayan etkileyici bir kitap.
New Moon
“Vur,” diye mırıldandım, kağıtlar parmağımı kestiğinde; zararı görebilmek için elimi geri çektim. Birkaç damla kan, küçük kesikten dışarı doğru sızıyordu. Ondan sonra çok ani olmuştu. Edward kendini bana doğru atmıştı, beni masaya geri fırlattı… Piyanonun yanına doğru yuvarlandım, düşmemi durdurmak için içgüdüsel olarak kollarımı öne attım, camın keskin parçalarına. Dirseklerinden ve bileğinden gelen acının ne kadar yakıcı olduğunu hissettim. Kafam karışmış bir şekilde, kolumdan aşağıya doğru hızla akan parlak kırmızı kanı – aniden dönüp bakan altı tane kana susamış vampirle beraber – telaşla izledim. *** Bella Swan için, hayatın kendisinden önemli olan tek bir şey vardı; Edward Cullen. Ama bir vampire aşık olmak, Bella’nın hayal ettiğinden bile daha tehlikeliydi. Edward, Bella’yı şimdiye kadar zaten, kötü bir vampire yakalanmaktan ve yem olmaktan kurtarmıştı, ama şimdi, onlar bu ilişkiye cüret etmişlerdi, şimdi fark ediyorlardı ki, onların sorunları daha yeni başlıyor olabilirdi…
Eclipse
"Edward'ın hoş sesi arkamdaydı.Ben onun yavaşça veranda basamaklarından ortaya çıktığını görmek için döndüğümde onun saçları koşmaktan uçuşmuştu.O ilk kez beni kolları arasına aldı,kollarına hapsetti ve beni tekrar öptü.Bu öpüş beni korkuttu.Çok fazla gergindi,dudakları dudaklarıma değdiği zaman çok güçlüydü,o bizim birbirimizden ayrılmak için zamanın çok geç olduğundan korkmuş gibiydi.'' *** Seattle gizemli , öldürücü bir tel tarafından harap edildiğinden ve kötü niyetli bir vampir onu araştırmaya devam ettiği'nden dolayı Bella kendini tehlikeyle çevrili buldu.Hepsinin ortasında aşık olduğu Edward ve Jacob'un arkadaşlığı arasında seçim yapmakla yüzyüze kalmıştır ki bu karar vampir ve kurtadam arasındaki eskimeyen mücadeleyi tutuşturmak için olasıdır.Mezuniyeti hızla yaklaşırken Bella birden fazla karara sahiptir: HAYAT ya da ÖLÜM. Fakat hangisi ?
Breaking Dawn Bella ve Edward evlenirler ama balayları bellanın hamile olduğunu farketmesiyle yarıda kesilir.Bellanın hamileliği hızlı ilerlemektedir ve bu da onu gücsüz yapmaktadır. Bella nın hayatını kurtarmak için Edward ın fetüsün çıkarılması gerektiği ile ilgili ısrarına rağmen Bella gittikçe daha da çok sevdiği bebeğini yerinde tutmaya kararlıdır. Sonra , Bella kızları Renesmee'yi dünyaya getirip ölmek üzereyken Edward ona zehrini enjekte edip vampire dönüstürür. İsmi Irına olan bir vampir Renesmee'yi görür ve onun 'ölümsüz cocuk' olması hakkındaki yanlısları ve vampir kurallarını ihlal eden yasamını görür onu Volturi'ye haber verir.Cullen'lar cocuğun ölümsüz cocuklardan olmadığını doğrulamak icin tanıklar toplarlar. Ve Volturi'yi Renesmee'nin Vampirlere ve onların sırlarına karsı tehlike olusmayacağına dair onları ikna ederler ama huzurları kacmıstır.
Midnight Sun
Bir vampir.. Bir insana aşık oldu.. Yapmaması gereken şeyler yaptı.. Bu defa Twilight kitabındaki yani ilk kitap Alacakaranlık'taki herşey Edward'ın ağzından anlatılıyor... Onun için hayat.. Sandığınızdan daha zordu...
Midnight Sun | Geceyarısı Güneşi
Özetlerin Türkçe çevirileri alıntıdır,çevirenlere teşekkürler... ----- Serinin en merak uyandırıcı ve en farklı kitap olacağı kesindi Midnight Sun'ın. Stephenie Meyer'ın bu kararı baya baya üzdü.Üstelik seri Bella'nın dilinden de sona erdiği için elde kalan fanlara filmi beklemek ve kitapları tekrar tekrar okumak kaldı. Bir de Midnight Sun. Stephenie Meyer'a kesinlikle hak veriyorum fakat gerçek fanları da düşünmesi gerek. Kafasını toplasın ve cinleri tepesinden gitsin iyce bir düşünsün.Midnight Sun en merakla bekleneniydi sonuçta. Birileri çaldı diye gerçek okuyucular da bundan mahrum bırakılmamalı. Umarım sağ salim kafayla yeniden düşünür, normal bir ruh haliyle hatta pozitifliğin üst seviyesinde en az öncesinde olduğu kadar güzel yazmaya başlar. Şüphelenmiştim aslında SMeyer neden 12 chapterını internete sızdırsın diye. 12 chapter az değil. Çalsalar nasıl çalıcaklar? E pes yani bu kadar da emek hırsızı olunmaz! | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: ALACAKARANLIK FİLMİNDEN Perş. Nis. 30, 2009 4:51 pm | |
| Yönetmen: Catherine Hardwicke
Senaryo: Melissa Rosenberg, Stephenie Meyer(kitap)
Görüntü Yönetmeni: Elliot Davis
Müzik: Carter Burwell
Yapım: ABD, 2008
Oyuncular
Kristen Stewart ... Isabella Swan
Robert Pattinson ... Edward Cullen
Taylor Lautner ... Jacob Black
Charlie Swan ... Billy Burke
Peter Facinelli ... Carlisle Cullen
Kellan Lutz ... Emmett Cullen
Elizabeth Reaser ... Esme Cullen
Nikki Reed ... Rosalie Hale
Ashley Greene ... Alice Cullen
Jackson Rathbone ... Jasper Hale
Cam Gigandet ... James
Rachelle Lefevre ... Victoria
Edi Gathegi ... Laurent
Anna Kendrick ... Jessica Stanley
Michael Welch ... Mike Newton
Justin Chon ... Eric Yorkie
Konu
Isabella Swan Washington'ın, yağmurun hiç dinmediği küçük kasabası Forks'a taşınır. Bu şimdiye kadar aldığı en sıkıcı karar gibi görünmektedir. Fakat gizemli ve çekici Edward'la tanışması hayatını heyecanlı ve tüyler ürpertici bir hâle sokar. Edward şimdiye kadar, içinde yaşadığı küçük toplulukta vampir kimliğini saklayabilmiştir. Ancak artık kimse güvende değildir, özellikle Edward'ın en çok değer verdiği insan olan Isabella... İki sevgili kendilerini tutku ve tehlike arasında dengede duran bir bıçağın en keskin noktasında bulur.
şimdi ölmek istemem bir kalbi sarmadan... | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 4:58 pm | |
| Bölüm 1
Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle biyoloji sınıfına girdim. Yanımda Angela, Jessica, Mike ve Ben vardı. Onun sırasının her zamanki gibi boş olduğunu gördüğümde gözlerim doldu; fakat gülümsememi hiç bozmadan sırama yöneldim. Arkadaşlarımla ve babamla aramı çok iyi tutuyordum; fakat bu her akşam başımı yastığa gömüp ağlamama engel değildi. İlk başta ne yapacağımı bilememiştim. Edward gittiğinde yani. Sonra, artık kendimi düşünmenin yersiz olduğunu anladım.Sonuçta mutlu olmam gereken bir hayatım yoktu. Beni bırakıp giden vampir, yanında hayatımı da götürmüştü.Belki de bana kıyasla bir vampir daha canlıydı.Benim atan bir kalbim olabilirdi ; ama yaşamak bu muydu?Atan bir kalbe sahip olmak mı? Gözlerimden, kontrolümü kaybettiğim uzun bir saniyeye ait bir damla yaş süzüldü usulca. Neyse ki kimse fark etmeden sildim. Jacob, onu görmeliydim.Alice gittiğinden beri en iyi arkadaşım oydu. Bana çok destek oluyordu.Sonunda kafayı yemiştim; ama o, bunu bilmesine rağmen bana hak etmediğim kadar iyi davranıyordu. Onun yanında rol yapmak zorunda değildim. Aklımı derse vermeye çalıştım; fakat zihnim bana ihanet ediyor, bana sorular sorup dersi dinlememe engel oluyordu. “Neden diğerleri de gitti?Beni sevmemişler miydi hiç? Alice, Esme…” Başımı sorulardan kurtulmak istercesine hafifçe salladım. “Kapat çeneni!” diye bağırdım içimdeki Bella’ya. Hala savaşmak için yanıp tutuşan, güçsüz Bella’ya. Sonunda ders bitmişti.Hemen Jacob’un evine doğru yol almaya başladım. Ah!Bu arada onun artık bir kurtadam olduğu gerçeği onu benden uzaklaştırmıyordu. Belki de beni Edward’ın bir zamanlar sevdiğinden daha çok seviyordu. Bu sırada geldiğim yerin farkına vardım.Jacob bana kocaman bir gülümseme ile bakıyordu.Gülümsemesine karşılık verdim ve yavaşça kapıyı açtım. “Hoş geldin.Açıkçası seni beklemiyordum.Kötü bir şey olmadı. Değil mi?” Konuşmasını bitirip kocaman gözlerini üzerime dikti. “Hayır. Buraya gelmek için bir sebebe ihtiyacım yok. En iyi arkadaşım zaten burada.” Yüzündeki gülümseme yavaşça soldu.Ne diyeceğini tahmin ediyordum; fakat bunu ona yapamazdım. “Ben, biliyorum. Edward’ı…” O ismi söyleyince kalbimdeki yara kanamaya başladı ve yüzümü buruşturdum.Bu yüzden konuşmasını böldü ve özür dilercesine bana baktı. “Şey… İşte onu hala unutamadığını biliyorum; fakat seni arkadaştan çok daha öte görüyorum Bella. Seni seviyorum.” Hüzünle ona baktım.Gerçekten seviyordu beni. Peki ya mühürlenme birgün sana da olursa? (Mühürlenme: Bir kurtadamın ruh eşini gördüğünde bunu anlaması ve elinde olmadan tüm dünyasının odak noktasının o kişi haline gelmesi.) Bana ilk baktığında mühürlenme olmadıysa, demek ki ruh eşin ben değilim. Bir an için duraksadı. “Ruh eşim olacak diye bir kural yok ki.” Öyle masum bakıyordu ki.Bir an için onunla birlikte olmayı düşündüm.Gerçekten yaralarımın sarılmasını sağlayan tek kişi oydu.Eğer istiyorsa, beni hak ediyordu. Hem, o gittiğinden beri başkalarını mutlu etmek için yaşamıyor muydum? En iyi arkadaşıma bir parça aşk vermenin kendime ihanet etmekten başka kötülüğü olmazdı. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 4:58 pm | |
| Bölüm 2
“Mahvolmuş, bu yaralı kalbin hala başkası için attığını bile bile senin olmasını gerçekten istiyor musun?Sen çok daha iyi, pırıl pırıl bir kalbi hak ediyorsun Jacob.” Bir süre bana bakıp hafifçe gülümsedi. “Senin kalbin, sahip olmayı isteyeceğim tek kalp.” Gülümseyerek ona baktım;fakat kalbim çok ağrıyordu. Ağlamak, Edward’ın ismini haykırmak onun buz gibi kollarına atlamak ve bir daha hiçbir şey düşünmek zorunda kalmamak istiyordum. “Hala onu seviyor olabilirsin Bella ; ama sana yeniden sevmeyi öğretebilirim.” Zaten paramparça olmuş bu kalbi nasıl ikna edebilirdim ki bir başkası için atmaya? “Pekala Jacob; ama unutma…” “Kalbin hala ona ait.”diyerek cümlemi tamamladı.”Bu sorun değil.” Diyerek devam ettiğinde ise kafam karışmıştı; fakat soru soracak vaktim yoktu.Charlie eve gelmek üzereydi.Zaman çok hızlı geçmişti. Eve olabildiğince hızlı gelmiştim ve neyse ki babam henüz gelmemişti.Odama koşup başımı, yerinde onun buz gibi ve sert göğsünün olmasını dilediğim yastığa gömdüm. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Charlie’nin eve geldiğini fark etmemiştim. Yavaşça odama yürüdü. “Sorun Edward mı?” Titredim.Bunun isimle alakası olduğunu düşünmedi bile; ama dayanamıyordum.Birine anlatmam gerekiyordu. “Onu hala seviyorum!”dedim yeniden hıçkırmaya başlayarak. “Şşt. Sakin ol bakalım önce.Aradan aylar geçti.” Yavaşça elini hıçkırırklarla inip kalkan omzuma koydu. “Aylar onu özlememden başka işe yaramıyor. Onu yanımdayken bile özlerken onsuz aylar geçti.” Charlie bunu duyduğunda yüzü şefkatle yumuşadı. “Özür dilerim baba.Sadece… Sinirlerim bozuldu.” “Seni uyuman için yalnız bırakayım Bells.” Gitmişti.Yine yalnızdım. Belki de içimi dökmenin en az zarar vereceği şey bir günlük olurdu.Bir defter bulup yazmaya başladım. Yazmanın mutluluk ya da huzur sağlayacağını zaten beklemiyordum. Sadece acımı hafifletir diye düşünmüştüm; fakat daha da kötü oldu. Yazdıkça hıçkırıklarım şiddetlendi.Deli gibi ağlıyordum.Defteri bir kenara bıraktım ve daha az ses çıkartmak amacıyla başımı ıslak yastığa bastırdım.
Bölüm 3
Güneş ışıkları yeni kurumuş gözlerimin açılmasına sebep oldu. Huzursuzca kıpırdandım ve saate baktım. Çok erkendi. O an aylardır kendimle vermiş olduğum savaşı kaybedip Edward’ın burada, benimle olduğunu hayal ettim. Onun doğum günümde hediye ettiği CD’yi (kendi bestelerinden oluşuyordu) titreyen ellerimin arasına alıp yavaşça CD çalarıma taktım.Müziğin başlamasıyla onun yanımda olduğu günlerin hayali belirdi gözlerimde.Daha fazla dayanamayıp CD’yi çıkardım. Zaten artık klasik müzik dinlemiyordum.Üstümü değiştirip kamyonetime bindim.Bir süre dolaşıp kafamı dağıtmak istiyordum. O sırada gözüm teybe takıldı.Doğum günümde Jasper, Rosalie ve Emet hediye etmişti. Bir an onları, Rosalie’yi bile ne kadar özlediğimi fark ettim.Sonra özlemle dolup taşan kalbimi öfke sardı.Beni , Victoria’nın burada olduğunu bilerek ya da bilmeyerek burada yalnız bırakmışlardı. Rosalie’nin güzelliğini, Jasper’ın beni rahatlatmasını, Emmet’ın bana küçük fare demesini, Alice’in dostluğunu, ne bir daha görebilecek, ne duyabiliecek , belki de hatırlayamayacaktım bile. O sırada kamyonetin kapısı açıldı.Gelen Angela’ydı. “Charlie çok erken olduğu için defalarca özür dileyerek senin yanına gelmem için yalvardı. Durumunun kötü olduğunu ve bununla kendisinin başa çıkıp çıkamayacağından emin olamadığını söyledi.Neyin var?” Hüzünle ona baktım.Artık rol yapamıyordum. “Ondan, onlardan nefret ediyorum!” diye haykırdım Angela’nın şaşkınlıkla açılan gözleri önünde.Angela beni rahatlatmak istercesine elini omzuma koydu. “Sakin ol canım.” ; ama olamadım ve sinirle ellerimi teybin iki yanına koyup çıkarmak istercesine çekmeye başladım. “Kendine zarar vereceksin Bella, dur.” Angela’nın beni rahatlatmaya çalışan sesini tam duyamıyordum; fakat kararlıydım. Teybi çıkarmam gerekiyordu. Tırnaklarımı zorlamaya başlamıştım ve git gide daha büyük bir hırsla çekiyordum. Tırnaklarımın arasından kanlar süzülmeye başladı; fakat durmuyordum. Bir yandan da ağlıyordum. Angela’nın ince elleri benimkileri yumuşakça sardı; fakat sertçe teypten ayırmak zorunda kaldı; çünkü bırakmaya niyetim yoktu. “Sakinleş biraz. Bence bugün okula gitme.”Benimle kalacağı sesinden oldukça net anlaşılıyordu. “Okula gitmek benim için iyi olur.” Benim yüzümden okulu kırmamalıydı. Belki daha keyifli bir günde okulu kırmak isterdi. Önce onun evine uğrayıp ellerime gereken tedaviyi yaptık.Okula gittiğimizde ise beni büyük bir şok bekliyordu; ama kendimi çabuk topladım.Cullen ailesinin her zaman park ettiği yere gümüş rengi bir volvonun (Edward’ın arabası) park etmiş olması bile canımı yakmaya yetmişti. Ağır ağır arabadan çıktım ve volvoya bakmadan okula gitmeye çalıştım; ama başarılı olamadım.Volvoya baktığımda ise gerçek şokun ne demek olduğunu gördüm. Altın renkli 7 çift göz bana bakıyordu. Hepsinin gözlerinde aynı ifade vardı. Kimisinde daha zayıf, kimisinde daha güçlü; fakat aynı ifade. Pişmanlık ve özlem… İstemsiz olarak yanlarına gittim.Gözlerimdeki duygu kesinlikle acıyı barındırıyordu ve bu duygu, öfkeydi… Esme bana yaklaştı ve buz gibi kolları beni şefkatle sardı. “Seni çok özlemişim tatlım.” Diye fısıldadı kulağıma.Olanlara hiçbir anlam veremiyordum | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 4:59 pm | |
| Bölüm 4
"Geri mi döndünüz?" sesim çatlak çatlak çıkmıştı ve ağlamak üzereydim. "Victoria'nın burada olduğunu Alice gördü."dedi Carlisle yavaşça. "Öldüğümü görmedi değil mi?"bu sorunun cevabını biliyordum. Sadece seslerini biraz daha duymak istemiştim. "Hayır göremediği bir şeyler olduğunu hissetti ve biz seni riske atmak istemedik." Carlise'ın sesi her zamanki gibi sakin ve etkileyiciydi. "Beni merak etmeyin.Boşuna zahmet etmişsiniz.Alice'in göremediği şeyler olduğu doğru.Sonuçta kurtadamları göremiyor." Bir an için hepsinin yüzünden dehşet geçti; ama sonra kendilerini toparladılar. Edward en geride duruyordu.Birden bana doğru yürüdü ve kolumu yakaladı. "Sana beladan uzak durmanı söylemiştim."sesi alçak bir tondaydı ; fakat bu tonu iyi biliyordum.Arkasında patlamaya hazır bir volkan vardı. "Onlar bana çok destek oluyor.Ayrıca Victoria şu ana kadar beni öldürmemişse , bu denemediğinden değil, engellendiğinden." Edward'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Ben, üzgünüm..." "Benden daha çok olamaz." diyerek cevabı yapıştırdım ve gevşeyen elinden kolumu kurtarıp hızlı adımlarla okula girdim. Hemen tuvalete koştum ve aynaya bakakaldım. Uzun süredir ilk defa farklı bir duygu yaşamıştım.Bunun bir halisünasyon olup olmaması umrumda değildi.Onun yüzünü tekrar görmek, anlatılamaz bir şeydi. Kıpkırmızı tırnaklarıma baktım. Sabahki şoku atlatamamış gibilerdi. Sonra merak ettim. Acaba biyoloji sınıfına gittiğimde , o da orada olacak mıydı? Ağır adımlarla tuvaletten çıktım ve karşımdan Alice'le Rosalie'yi buldum.Çantam yere düştü. "Seninle pek iyi bir başlangıç yapmadık, biliyorum.Bu yüzden benim için gitmenin çok kolay olacağını düşündüm; fakat gidince seni çok özledim Bella. Sonra Victoria'yı duyunca gelmeyi nasıl istediğimi anlatamam."Rosalie'nin cümlelerine anlam yüklemeye çalışırken gözlerim doldu.Gerçekten kafayı yemiştim. "Sorun ne?" diyerek üsteledi Rosalie. "Gerçekten kafayı yiyorum."diye cevaplarken sesimin histerik bir hal almasına ve çatlamasına engel olamıyordum. "Sana bir açıklama borçluyuz canım; ama bu açıklamayı Edward yapsa daha iyi olur."dedi Alice yumuşak bir ses tonuyla. Onlara ne kadar sinirli olursam olayım, özlemiştim. "Evet, bir açıklama iyi olur." dedim daha az histerik bir ses tonuyla.O sırada ders zili çaldı ve ben trigonometri dersliğine doğru yola çıktım.Sınıfa girdiğimde çok şaşırdım; çünkü anlaşılan Cullen ailesi üyeleri okula yeniden kaydolmuştu.Sınıfa girer girmez Alice ve Edward'la yüzyüze geldim. Zaten Jasper, Emmet ve Rosalie son sınıf rolü yapıyorlardı.Bunları düşünerek sırama geçtim ve yanıma Jessica oturdu. Bu sırada aklım Rosalie'nin söylediklerindeydi. Bana her zaman sert davranan bu güzel varlıktaki bu ani değişim ancak Carlisle ya da Esme 'nin müdehalesiyle olmuş olabilirdi. "Cullen'lar geri dönmüş.Acaba neden? Edward sana bakıyor. Onu hala seviyor musun?"Jessica öyle hızlı konuşuyordu ki, söylediklerinin canımı yakması için bir saniye geçmesi gerekti. "Neden döndüklerini bilmiyorum Jess; ama merak etmi gerektirecek bir şey yok. Büyük ihtimalle bana olan karşı konulmaz özlemlerinden değil." alaycı bir ifadeyle konuşmuştum ; fakat gözlerimdeki acıyı saklayamamıştım. Edward yüzünü buruşturdu.Ön çaprazımda oturduğu için bunu rahatlıkla görebiliyordum. Ya konuştuklarımızı duymuştu , ya da Jess'in zihninden dinliyordu.
Bölüm 5
Sonunda zil çaldı ve ben, derin bir nefes aldım.Edward çoktan yanıma gelmiş, eşyalarımı toplamamı bekliyordu.Yavaşça kalktım ve kusursuz yüzüne baktım. “Sanırım bana bir açıklama borçlusun.”sözler dudaklarımın arasından tıslama gibi çıkıyordu.Bu iyiydi.En azından sesimin çatlamasına engel oluyordu. “Çok daha fazlasını borçluyum Bella.En önce özür borçluyum; ama burası konuşmak için uygun bir yer değil.” O söyleyene kadar hala trigonometri dersliğinde olduğumuzun farkında değildim. Başımı olumlu şekilde salladım ve yürümeye başladım.Ayak seslerini duyamıyordum; fakat beni takip ettiğini biliyordum. Sonunda kamyonetimin yanında durdum ve ona döndüm.Bu ani dönüşü beklemediği için olması gerektiğinden yakın duruyorduk. Belki de olması gereken buydu; fakat ben bir adım geri çekildim. Bu onu rahatsız etmişti. “Eee?” dedim sinirli bir tonda. “Seni bırakmak…” “Beni istemediğini söylemiştin.Sonra da gittin. Bununla ilgili bir sorun yok.Oldukça açık. Açık olmayan, neden diğerleri de gitti? Sadece benden ayrılsan olmaz mıydı? Neden döndünüz?” Bunları gittikçe öfke sebebiyle yükselen bir sesle sormuştum. “Seni seviyorum.”Bir cümle bu kadar akıl karıştırıcı olmamalıydı. Altın rengi gözlerini benimkilere dikere söylemişti bunu. “Sen… ama…” Kekelemeye başlamıştım. Dizlerimin bağı çözüldü. Her şey şimdi anlam kazanmaya başlıyordu. Başım dönünce onun sert kollarından destek almak zorunda kaldım. “Bella?İyi misin?” Sesi çok endişeli çıkmıştı. “Sen gidince çok daha iyi olacak!” Bu sinirli sesi iyi tanıyordum.Bu Jacob’tu. “Buna sen karar veremezsin.” Edward hırlamayla karışık bir sesle konuşuyordu. “Eğer söz konusu sevgilimse, evet. Ben karar veririm.” Jacob’un sesi intikam alır gibiydi.Benim intikamım… Edward’ın yüzündeki ifadeyi görmek, hiç duymadığım bir acı verdi. O an fark ettim ki, eğer mutsuz olmasını engelleyecekse , beni bırakmasına hazırdım.O sırada Jacob’un yüz ifadesi cidden intikam alır gibi bir hale büründü ve Edward’ın yüzü acıyla buruştu. “Ona ilk aylarda benim omzumda nasıl hıçkırarak ağladığını gösteriyordum sadece. Cam gibi net değil mi Edward? Daha dün gibi hatırlıyorum.” Jacob bana bakarak konuşuyordu. O sırada Edward da bana baktı; ama suçlulukla. Her şeyin eskisi gibi olacağını umut ederek gelmem aptalcaydı. Üzgünüm Bella.Her şey için.”Edward dengemi sağladığımdan emin olduktan sonra gümüş volvonun yanına gitti.Jacob’a, sonra da bana bakıp acı acı gülümsedi ve arabaya bindi. Ben ise şoktaydım. Edward’ın arabayı çalıştırmasıyla volvonun önüne atlamam bir oldu.
Bölüm 6
Edward’ın ağzından…
Ne yapacağımı bilemez bir halde, ağacın tepesinde durmuş, güneşin doğmasını bekliyordum. Bella’nın odasına gitmek istiyor, sonra olacaklardan korkup olduğum yere çakılıyordum her defasında. Zaten buna hakkım yoktu. O da Jacob’u seviyordu anlaşılan. Birden susuzluğum baş gösterdi ve boğazım yandı. Aşağıdan bir geyik sürüsü geçiyordu. Aslında daha yeni avlanmıştım; ama susuzluğum ne zaman dinmişti ki? Birden kendimi eve doğru koşarken buldum. Koştuğum evin Bella’nınki olmasını dilerdim ; ama iyi olduğuma dair ikna etmem gereken bir ailem vardı. Şimdiden Esme’nin endişeli iç sesini duyabiliyordum.Alice ne yapacağını bilemiyor, Rosalie ne kadar ilginç de olsa Bella’nın haklı olduğunu düşünüyor, Emmet ise dün Jasper’a karşı kaybettiği oyunun rövanşını istemek hakkında düşünüyordu.
Evden içeri girdiğimde hepsi bana baktı ve o an ailemi daha çok sevdim; çünkü hepsi o an sadece nasıl olduğumu düşünerek bana bakıyordu.
“İyiyim.”dedim neredeyse dudaklarımı oynatmadan. Alice yavaşça sarılmış olduğu Jasper’dan ayrılarak bana doğru yürüdü ve “ Jacob denen çocuğu sevdiğine inanmıyorum.Bu işin içinde farklı bir şey var.”
Sonunda evden çıkıp okula varmıştık.Kamyonetin yanında duran mükemmel kıza her ne kadar bakmamaya çalışsam da olmadı. O da bana bakıyordu.Bu da ne demekti şimdi? İlk ders biyolojiydi. Her ne olacaksa orada olacaktı.Ya da ben öyle sanıyordum…
Sırama geçip defterimi karalamaya başladım.Tıpkı onun 2.kez birlikte derse gireceğimiz gün yaptığı gibi. Birden boğazımda dayanılmaz bir acı hissettim.Anlaşılan Bella gelmişti. Zehrimin bu kadar çabuk ağzımı kaplamasının tek açıklaması buydu. Onun güzel ve yakıcı kokusu…
Umut ettiğimin tersine derste tek kelime etmedik. Galiba her şey gerçekten de bitmişti.Bu fikre kapıldıktan sonra, öğle yemeğinde kafeteryada bir meleğe rastladım. Muhtemelen hayatım boyunca , yani sonsuza kadar minnet borcum olacak bir meleğe. Angela...
Çekinerek vampirlerle çevrili masamıza yaklaştı. Tabii bu hepimizi çok şaşırtmıştı.
“Şey, özür dilerim, rahatsız ediyorum; fakat hepinizle konuşmam gerek.Çok önemli.”
Angela kısık sesle yaptığı konuşmasını bitirip çekinerek bize baktı.
Ah hadi ama çok önemli…
İç sesi ve dış sesi aynı olan nadir insanlardandı.
“Tabii Angela.Hadi gel.” Dedim sesimi olabildiğince yumuşak tutarak ve kayarak ona yer açtım.
“Bella hakkında.” Bu tek cümleyle hepimizin yüzü allak bullak olmuştu.
“O seni çok seviyor.” Angela’nın sesi kulaklarımda yankılanırken ölü kalbimi bir sıcaklık kapladı.
“Siz gidince hep bizleri mutlu kılmak için mutlu görünmeye çalıştı; fakat gerçekten çok mutsuzdu.”
O bunları anlatırken zihnindeki resimleri görebilen tek kişiydim.
“Jacob’la çıkmasının sebebi de bu. Onu arkadaş olarak çok seviyor ve Jacob siz gidince ona çok destek oldu. Jacob da Bella’nın hala seni sevdiğini biliyor; fakat yine de Bella’yle olmak istiyor. Aslında Bella hepinize ölesiye kızgındı. Dün sabah, ki onu daha önce hiç öyle görmemiştim, arabadan ona hediye ettiğiniz teybi tırnaklarını kanatarak çıkarmaya çalışırken sinirden deli gibi ağlıyordu.”
Angela’nın zihninde o an canlanınca kendimden nefret ettim. Tıpkı Bella’nın nefret etmesi gerektiği gibi.
“Sizi, hepinizi gerçekten çok seviyordu.Eminim hala öyledir; fakat artık kendi mutluluğundansa ona sizin yokluğunuzda yardım edenlerin mutluluğunu düşünüyor.Bu yüzden Jacob’la.Sakın bunları anlattığımı kimseye söylemeyin. Bella beni öldürebilir.”
Angela konuşmasını bitirip hızla masadan kalktı ve gitti. Masadaki herkes suçlulukla kavrulurken ben kendimi Bella’nın yanına giderken buldum. Onu kolundan heyecanımın izin verdiği ölçüde nazikçe tutarak kendime çektim ve o daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarına yapıştım. Kokusu boğazımı kasıp kavuruyordu; fakat şu an yaşadığım mutluluğu hiçbir şeyle kıyaslayamazdım. Yine de çok dikkatli olmalıydım. Onu çok sert öpüp incitebilir, ya da kontrolümü kaybedip ısırabilirdim… Neyse k etrafta çok az kişi vardı ve geldiğimi fark etmedikleri için bize bakmıyorlardı.
Bella’nın bana karşı koymamasının sebebi ondan binlerce kat güçlü olmam değildi kuşkusuz; çünkü o normalde bunu sorun etmek yerine mücadele ederdi. Birkaç saniye sonra o da bana karşılık vermeye başlamışken dudaklarımda bir ıslaklık hissettim.Onun güzel, narin yüzüne baktım. Ağlıyordu… Önce onu incittiğimi düşündüm; fakat birden incecik kollarını boynuma dolayıp hıçkırarak ağlamaya başldı.
“Seni…Seni çok…Seviyorum…”
O an mutluluktan ne yapacağımı şaşırdım;ama neden ağlyordu? Saçlarına defalarca öpücükler bıraktım ve boğazımdaki yanmayı sevmeyi bir kez daha öğrendim. Bu, onun yanımda, benimle olduğunun bit kanıtıydı.Boğazımdaki yanma…
“Neden ağlıyorsun?” diye fısıldadım kulağına.
“Seninle olamam.” Dedi benimkinden daha kısık bir tonda.
“Jacob’u sevmiyorsun.” Dedim acıyla.
“Ne fark eder ki?” dedi acı dolu bir sesle ve kollarımdan ayrılıp arkasına bakmadan gitti.
Bölüm 7
Bella’nın ağzından anlatmaya devam …
Kamyonetime binip ağlamaya devam etmek, günlerce hiç durmadan ağlamak istiyordum; fakat kamyonetime bindiğim an Edward yanımda belirdi.
“Seni seviyorum.”Altın rengi gözleri, gözlerimi ondan almama engel oluyordu.Öyle içten, öyle masum, öyle sevgi dolu bakıyorlardı ki… Soğuk eli yanağımı okşayıp gözlerimden süzülen yaşları silerken kalbimin kontrolünü kaybediyordum. Hafifçe gülümsedi.
“Bak, Bella…” Sözünü kesmek zorunda kaldı; çünkü Jacob’un sinirli sesini açıkça duymuştu.
“Ne zaman seni yalnız bıraksam bununla buluyorum!” Jacob sinirden kıpkırmızı olmuş bir halde kamyonetime doğru geliyordu.
“Ben ilgilenirim.” Dedi Edward yumuşak bir sesle.
“Hayır.” Koluna dokunduğumda elektrik çarpmışa döndüm.
“Onunla ben konuşmalıyım.”Dedim en az kendime olan güvenim kadar zayıf olan sesimle.
“Pekala.” Sesi isteksiz bir tonda bile olsa o kadar etkileyiciydi ki…
Kamyonetten sendeleyerek çıktım ve Jacob’a doğru ilerledim.
“Sana onu sevdiğimi söylemiştim.”Sesim yalvaran bir tondaydı ve bana açıkça ihanet ediyordu.Daha güçlü çıkması gerekirdi.
“O seni bıraktığında sana kim destek oldu?Saatlerce kimin omzunda ağladın? Kafayı yediğini düşündüğünde ki neredeyse deliriyordun, sana kim arka çıktı?O mu?Şimdi gelip ilan-ı aşk etmesini biliyor!”
Jacob içindeki tüm nefreti kusarken, ben daha çok azar işiten suçlu bir çocuk gibiydim.Edward ise gayet sakin görünüyordu.
“Şimdi bütün bunları sevdiği erkekle tekrar birlikte olamaması için bir koz olarak kullandığına göre gerçekten içinden gelerek yapmamışsın.Eğer onun iyiliğini isteseydin dün benim yaptığım gibi aradan çekilirdin.”
Edward ellerini göğsünde kavuşturmuş, kamyonetime yaslanmıştı.Çok sakindi.Jacob’un ise ağzı açık kalmıştı.Sinirden yüzündeki kırmızı bir ton daha koyulaştı ve sertçe kolumdan yakaladı. Edward anında yanımdaydı ve kolumu sıkan bileği kavramıştı.
“Ah!Jacob çok acıyor!Bırak!” Yüzümü buruşturmuş, kolumu kurtarmaya çalışıyordum.
“Sana kolunu bırakmanı söyledi.Tabii bunu bileğini kırarak da yapabilirim.” Edward kısık bir sesle, dişlerinin arasından konuşuyordu; fakat çok korkutucuydu.Jacob’un eli kolumu biraz daha sıktı.Neredeyse kıracaktı.
“Ah!” Bu sefer canım çok yanmıştı. Bununla birlikte bir kırılma sesi duydum.Anlaşılan benim kolumdan gelmiyordu.
“Ah!” Evet, bu kalın ses de bana ait değildi.
“Unutma kan emici.Ben çabuk iyileşirim.” Jacob korkutucu bir şekilde fısıldıyordu.Kırık bileğini diğer eliyle tutuyordu.
“Yeter.Jacob, seni gerçekten tanıyamamışım.Lütfen git artık. İçimde sana karşı en ufak bir şey kaldığını sanmam; ama kaldıysa da bunuu yok etmeden git.”Sesim bu kez olması gerektiği gibi kendine güvenle doluydu. Jacob birden arkasını döndü ve birkaç adım sonra hala kırık olduğunu düşündüğüm bileğini bıraktı.Edward şefkatle bana baktı ve nazikçe kıyafetimin kolunu kıvırmaya başladı.
“İyi misin?” Dedi kıyafetimin kolunu henüz kıvırmayı bitirmemişken.Sesi şefkatle dolup taşıyordu.Tam iyi olduğumu söyleyecekken kolumun kıpkırmızı, hatta bazı yerlerinin mosmor olduğunu gördü ve gözleri büyüdü.
“Üzgünüm.Engelleyemediğim için.” Dedi suçlu bir sesle.Koluma bakıyordu ve soğuk elleri acıya karşı bir ilaç gibiydi.Elimle kasılmış çenesini kavrayıp yüzüme bakmasını sağladım.
“Seni çok özledim.”Dedim kısık; ama güçlü bir sesle.Dudaklarının kenarları usulca yukarıya kalktı ve bana sıkıca sarıldı. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:01 pm | |
| Bölüm 8
“Edward! Gelebilirsin!” Fısıldayarak bağırmaya çalışmak çok garip bir histi. Charlie odamdan yeni gitmişti ve beyaz yüzlü prensimin gelmesi için uzun süre beklemek istemiyordum.Yatağın pencereye bakan ayakucuna oturmuş, yağan yağmura dalmıştım.
Birden ensemde soğuk bir nefes hissettim.
“Seni özledim.”Bir ses nasıl her tonda aynı derecede etkileyici olabilirdi ki? Dudakları boynumda gezinirken elleriyle belimi kavrayıp beni kucağına aldı ve cümlesini sürdürdü “ … ; ama uyku vakti.” Yavaşça güldüm ve o beni tek eliyle taşırken diğer eliyle yorganı açıp benim uzanmamı sağladı.
“Araya fazladan battaniye koymasan da olur.” Sesim yalvarır gibiydi. Bunu duyunca gülümsedi ve yorganın üstüne uzandı.Uyurken üşümemi istemediği için hep bunu yapardı; fakat bundan hiç hoşlanmıyordum.
“Uyu artık aşkım.” Müzik gibi sesi uyanık kalmama hiç de yardımcı olmuyordu. Yüzümü ona döndüm ve ellerimi yüzünde gezdirmeye başladım. Nefesi çok tatlı kokuyordu.Elim yanağında durdu ve elimin üstüne buz gibi elini koyup avuç içimi öptü.
“Sana ninni söylememi ister misin?” Bunu sormasına gerçekten gerek var mıydı? Yine de biraz daha uyanık kalmak istiyordum.
“Çok ısrarcısın.Yine sayıklamamı mı umuyorsun?” Tek kaşımı kaldırarak sorumu noktaladım ve kıkırdamasını izledim.
En sevdiğim seslerden biriydi onun gülüşü.
“Aslında evet.”Dedi tatlı bir sesle ve alnımı öpüp ninnimi söylemeye başladı.Benim için bestelediği ninniyi…
“Uyumak istemiyorum.”Sesim inatçı bir çocuğunki gibi çıkmıştı. Gülümsedi ve bana daha sıkı sarılıp ninnimi söylemeye devam etti.
Sabahın ilk ışıklarıyla yerimden fırladım. Edward benim yataktan doğrulmamla yanıma belirmiş, “Şşt.Geçti.” diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu.Neden sakinleşmem gerekiyordu ki? Birden yanağımdan süzülen yaşları fark ettim ve ne olduğunu anlamam uzun bir saniyemi aldı.Kabus görmüştüm; Edward’ın beni yeniden terk edişini. Bunu ona söyleyemezdim.
“Ne gördün?”Endişeliden çok hüzünlüydü sesi.
“Hatırlamıyorum.”Pek iyi bir yalancı değildi.Bunu söylerken hemen alt dudağımı ısırıp yere baktım ve bir damla yaşın daha akmasına izin verdim.
“Ben hatırlıyorum.Sayıkladın.” Edward’ın sesindeki hüzün yerini acıya bırakırken masumca yüzüne baktım.
“Ne dedim?” Çok suçlu bir halde konuşmuştum ve bu ona daha çok acı vermiş gibiydi.
“Seni… Seni yeniden terk etmememi söyledin Bella.Ayrıca günlüğünü okudum.Özür dilerim.Hem yaşattıklarım için, hem de… Hem de bana hala güvenemediğin için. Her şeyi tamamen yanlış anlıyordu. Bu çok garipti.Ellerimi yüzünün iki yanına koydum. Her zamankinden çok daha soluk görünüyordu. Onu bana bakmaya zorladım ve dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım.
“Sana günlüğümü okuman dışında hiçbir konuda kızgın değilim. Hem bu konunun güvenle alakası yok. Benden her an sıkılabilirsin. Seni benimle kalmaya zorlayamam ; ama bu kalmanı istememe engel olmuyor.Üzgünüm.”
Şimdi altın rengi gözler çakmak çakmak yanıyordu. Öfkeden deliye dönmüş gibi gözüküyordu; fakat sesi çok sakindi.Yine arkasındaki volkanı hissedebiliyordum.
“Senden sıkılacağımı mı düşünüyorsun?Tabii yeniden suçu üstlenmeni saymıyorum bile.” Kelimeleri dikkatle seçtiği açıkça görülüyordu.
“Sonuçta o kadar güzel sayılmam.Hele etrafındaki onca…”Hızlıca sözümü kesti.
“Aynaya hiç bakmaz mısın?!” Hafifçe gülerek cevapladım.
“Benim yerimde olsan aynaya bakmaya korkardın.”
Tam yanıtlamak için ağzını açmışken…
“Bekle de bitireyim. Bir vampir için günün 8 saati hatta bazen daha fazlası boyunca uzanıp uykusunda konuşan bir kızı izlemek o kadar heyecanlı olamaz değil mi?” Daha devam edecektim; fakat dudakları konuşmamı engelledi.
“Daha çok mutluluk ve huzur verici bir şey söylesene.”
Tabii dudaklarım cevap veremeyecek kadar meşgullerdi…
Bölüm 9
“Hadi; ama!Çok eğlenceli olacak!”Alice etrafımda hopluyor ve o akşam Cullen ailesinin evine film izlemeye gelmem için yalvarıyordu.
“Carlisle ve Esme de gelmeni çok istiyor.Hadi! Lütfen! Lütfen!”
“Tamam.”Dedim pes etmiş bir edayla.Herkeste olduğu gibi bende de Carlisle’a karşı büyük bir saygı mevcuttu ve Esme’yi kırmayı kimse istemezdi. Alice hoplayıp bana sarıldı ve yanaklarıma kocaman öpücükler bırakmaya başladı. Gerçekten iki kız kardeş gibiydik.
“Alice, hadi sakinleş ve Bella’ya nefes alması için izin ver.” Edward sesindeki neşeyi saklayamamıştı. Alice bir kez daha bana sarıldı ve sırtım çatırdayana kadar ( ki bu beni incitmemek için gücünü frenlemesine rağmen oluyordu.) sıktı.
“Tamam, bak eğer bu sevgi seli devam ederse size gelecek kadar uzun yaşamayabilirim.” Ayaklarım hala yerde değilken güçlükle konuşuyordum.
“Pekala. O zaman okuldan sonra sizin eve gelip seni giydireceğim.” Büyük planlara dalmak üzereyken onu durdurmam gerekiyordu.
“Bekle bir dakika.Sadece film izlemeyecek miyiz?”
“Lütfen!Lütfen! Barbieler giydirmek ve saç yapmak için çok küçükler. Hem onların böyle kıyafetleri yok ve makyaj yapamıyorum.
“Makyaj mı!? Asla!”
“Bayanlar, konuşmanızı bölmek istemem; ama ders başlayacak. En azından yürürken konuşsanız.” Edward her zamanki gibi asil bir beyefendiydi. O an kafama dank etti. İlk ders beden eğitimiydi. Sertçe (gerçi Edward’a göre yumuşak bile sayılmazdı herhalde) Edward’ı öpüp sınıfa koştum ve neyse ki bu sefer düşmedim.
Günün sonunda neredeyse hep olduğu gibi Alice tartışmayı kazandı ve makyaj yapılmasını kabul ettim.
Alice ile eve girmek üzereydik.Edward birden durdu ve acı çeker gibi bana baktı.Çok endişelenmiştim.
"Edward?İyi misin?!"
"Alice, belki bugün pek iyi olmaz." Alice anlamamış bir ifadeyle Edward'a baksa da, başıyla onaylayıp arabaya geri döndü.
"İhtiyacın olur olmaz odanda olacağım." Edward elinin tersiyle yanağımı okşadı ve hızla arabasına binip gözden kayboldu. Ne olduğunu anlamıyordum.Kapıyı açtığımda ilginç bir sürprizle karşılaştım. Komşumuz Meggie Charlie ile bir koltuğa oturmuş , sanki, beni bekliyordu. Mahçup bir şekilde şaşkın yüzüme baktı.
"Hoşgeldin Bella, tatlım." Bu kadını severdim. Ben küçükken bana çikolatalı pasta yapardı.
"Merhaba."Sesimdeki merakı dizginleyememiştim.Meggie bize pek sık uğramazdı.
"Hayatım, biz Meggie ile uzun süredir komşuyuz ve..." Bu konuşmanın yönünü şimdi görebiliyordum. Annem Phil ile evleneceğini uzun süredir arkadaş olduklarını söyleyerek anlatmaya başlamıştı. Babamın karşımda kekelemeye başlamasına izin vermeden soğukkanlılıkla sordum.
"Evlenecek misiniz?" İkisi de donup kaldı. Bunu beklemedikleri açıktı.
"Şey...Imm... Evet canım." Meggie ne söyleyeceğini düşünürken oldukça mutlu görünmeye çalıştım.
"Sevindim. Charlie'nin yalnızlığı bitmiş olur hem. Hoşgeldin Meggie. İzninizle odama çıkıp ödev yapmam gerek. Yemeği..."
"Yemeği ben halledebilirim.Eğer sakıncası yoksa..." Meggie gerçekten iyi biriydi.
"Tabii."Dedim olabildiğince sevimli görünerek.Charlie ise şükreder gibi bakıyordu. Minnetle gülümsedi ve ben gülümsemesine karşılık verip koşmak istememe rağmen normal adımlarla yukarı çıktım.Konuşmalarını duyabiliyordum.Meggie gerçekten endişeliydi.Yemekte onu yatıştırmalıydım; fakat bir sorun vardı. Etraf çok bulanıktı, sonra gözlerimin dolduğunu anladım. Merdivene çöküp birkaç saniye kendime toparlanma izni verdim.Birden beni saran iki soğuk ve kaslı kol hissettim . Odama doğru giderken başımı omzuna gömdüm.
"İyi misin?" Diye sordu fısıltı gibi. Başımı salladım ve kollarımı boynuna doladım.
"Sadece birkaç dakika gerekiyor."Dedim titrek bir sesle.Nasılsa bu konuda tecrübeliydim.Birkaç dakika sonra boynundaki kollarımı gevşetip endişeli yüzüne baktım kızarmış gözlerle. Fısıltıyla iyi olduğumu söyledim.
Yüzünü benimkine yaklaştırdı. Güzel nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu.
“Ne düşündüğünü duyamamak çok zor.” Ben tek kelime etmeden dudakları benimkilerin üzerinde teselli edercesine dolaşıyordu. Nefes almak zorunda olmasaydım onu sonsuza dek öpebilirdim.
“Sadece, küçüklüğümden beri annem ve babamın bir gün bir araya geleceğini umardım. Annem defalarca yeniden sevmeyi denedi; fakat ilişkileri bittikçe babama döneceği umudum artıyordu. Babam da evlendiğine göre… Neyse, çok aptalcaydı.” Bir solukta her şeyi açıklamıştım. Hüzünle gözlerime bakıyordu.
“Hayır.Aptalca değil.”
“Önemli değil. Meggie iyi biri. Babam mutlu olacaktır.”
“Peki ya sen?”Bunun üzerine gülümsedim.
“Sen yanımdasın.Gerisi umrumda değil.”
Bölüm 10
Bir süredir onun kucağında başımı omzuna gömmüş bir halde düşünüyordum. O an aklımı okuyamadığı için çok mutluydum. Aklımdan çılgınca şeyler geçiyordu.
“Ne düşünüyorsun?” Her zamanki gibi zamanlama konusunda üstüne yoktu. Düşündüğüm şeylerden en az rahatsız edici olanlardan birini söyledim.
“Sence ona anne demek zorunda kalır mıyım?”
Yanlış seçim.Söyledikten sonra fark etmiştim ki oldukça rahatsız edici bir düşünceydi. Kaşlarını çattı ve beni kendisine daha da çekti.Birden kalbim deli gibi çarpmaya başladı.Ne olduğunu başta anlamadım. Daha sonra Edward’ın dudaklarıma yapışmasıyla beni yatakla arasına sıkıştırmasının bir olduğunu fark ettim.
Sonra bu mutluluk ve heyecan dalgasını Meggie’nin ayak sesleri böldü. Edward hemen dolabıma girdi.
“Tatlım, seninle konuşabilir miyiz?”
“Aslında soracaklarınızı aşağı yukarı tahmin ediyorum.Daha önce annemin evliliklerinde başıma çok geldi. Gerçi babam annemden sonra ilk defa evleniyor; fakat merak etmeyin, aynı evde yaşamak sorun olmaz. Sizi daha önceden tanıdığım için işler daha iyi olur zaten merak etmeyin.” Meggie cidden şaşırmıştı.
“Şey…Pekala…Yemek yarım saate hazır olur canım.” Meggie gittiğinde Edward iç çekti.
“Bak sevgilim, seni kırmak istemem; ama annen kaç kere evlendi?” Gülümsedim.
“Phil, babamı da sayarsak 5.kocası.”
Bir an yüzünden şok ifadesi geçti ve ben bir kahkaha attım.
“Bence kayak tatiline gitmeliyiz.”
“Nerden çıktı birden bire?”
“Senin için iyi olur.”
“Benim için bu kadar endişelenme.Bu konularda tecrübeliyim.”
“Umrumda değil.Yarın yola çıkıyoruz güzelim.”
“İngiliz beyefendisi bir anda Amerikan gençliğine 180 derece dönüş yapar.”Dedim alayla. Bunun üzerine bir kahkaha attı ve boynumu öptü.
Ertesi gün…
“Babamı nasıl ikna ettiğini söylemeyecek misin?” Otel odamın kapısında dikilmiş , küçük bir çocuk gibi inat ediyordum. Güldü.
“Alice ile bir tatilin düğün haberi sonrası sana iyi geleceğine en az benim kadar katılıyor. Tek fark, o benim burada olacağımı bilmiyor.”
Gözlerimi devirdim.
“Zaten en soğuk yerlerden birinde yaşıyorduk. Sırf para harcamak için mi geldik?”
Bana yaklaşık yanağını yanağıma dayadı.
“Çok yorgunsun.Biraz dinlen.Biz ilerideki ormanda avlanacağız.”
Yavaşça başımla onayladım; ama odaya girmek yerine ellerimi omuzlarına koyup onu kendime daha da yaklaştırdım.Normalde sinir bozucu kontrol yeteneği sayesinde kendini nazikçe geri çekerdi; fakat bu sefer itiraz olarak hafifçe inledi.Kendini geri çekmek yerine başını boynuma gömdü.Bu beni mutlu etmişti. Arada mesafe ya da engel olmadan, o kendini kontrol etmeden ilk defa bana yaklaşıyordu. Kendimi geri çekince çok şaşırmıştı. Gülümseyip birden dudaklarına yapıştım. İlk başta kararsız kaldı; fakat sonra yine kontrolü ele alıp beni nazikçe kendinden ayırdı.
“İyi uykular.”Deyip alnımdan öptü ve her zamanki centilmenliğiyle kapıyı benim için açtı. O gidince kendimi yatağa bıraktım. Çizmelerimi ağırca açtım ve yatağa uzanıp televizyon izlerken uykuya daldım. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:02 pm | |
| Bölüm 11
Korkunç bir çığlıkla uyandım.Bir bebeğe aitti. Hemen pencereye koştum.Odam ormana bakıyordu.Çığlık ormandan geliyordu.Neden olduğunu bilmiyordum;fakat onu kurtarmaya ihtiyacım vardı. Victoria! Bebeği öldürmeye çalışıyordu!Ellerimin kan içinde olduğunun o an farkına vardım ve bağırmaya başladım.
“Bella!”
Soğuk terler dökerek yatakta doğruldum.
“Geçti, sadece bir rüyaydı.” Edward beni sakinleştirmeye çalışarak kolumdan tutmuş, ona bakmamı sağlıyordu.Sonra bana sarıldı.
“Ne gördün?” Aklıma o bebek ve Victoria gelince ürperdim ve Edward’a sarıldım.
“Hazır olduğunda anlatırsın sevgilim.Şimdi sakinleş.” Yavaşça Edward’ın boynunu öptüm. Sonra yanağını, ve dudaklarını. Kontrolü ele almak onun için zorlaşmış gibiydi.Bu andan faydalanmak yanlış olurdu; fakat kendime engel olamadım.
--------------------------------------------------------------------------------
Bölüm 12
Sonunda kabus görmeden açmıştım gözlerimi yeni güne.Yanımda uzanmış bana bakan mükemmel yaratığa gülümsedim ve sıkıca sarıldım.Bir süre odanın güneşle aydınlanmasını bekledik.
“Bu gece oldukça huzurlu uyudun.”
“Evet.Hiç kabus görmedim.”
“Sen uyuduktan sonra Tanya ve ailesi geldi.”
(Tanya ve diğer 2 kız vampir yani ailesi, Cullen ailesinden başka hayvan kanıyla beslenen tek aile ve bu kitapta da böyle.)
“Hmm.Onu daha önce görmedim.Değil mi?”
“Hayır.” Sesinde garip bir şeyler vardı.Sanki, görmemi zaten istemiyor gibiydi.O sırada kapı çalındı.Edward gerilmişti.Kapıyı kimin çaldığını bildiğine emindim ve bu büyük ihtimalle Tanya’ydı. Kalkıp kapıyı açtım ve neredeyse şok geçirecektim. Bu rüyamda Edward’la öpüştüğünü gördüğüm kızdı.Sarı, bukle bukle saçları, soluk teniyle harika bir uyum içerisindeydi.Rosalie’yi tanımasam Tanya için üzerindeki en mükemmel varlık diyebilirdim; ama bu kategoriyi Rosalie oldukça iyi bir şekilde dolduruyordu. Edward yüzümdeki şok ifadesini görüp yanıma geldi ve benim katı duruşumu yumuşatmak istercesine omuzlarımdan sarstı.
“Aa…Şey…Sen Tanya olmalısın.” Sesim oldukça normal çıkmıştı. Buna sevinmiştim.
“Evet Bella.Edward, Alice…”
“Biliyorum.Hemen geleceğim.”
Tanya başını salladı ve zerafetle merdivenlere yöneldi. Soru soran gözlerle Edward’a baktım.
“Alice önemli bir şeyler görmüş ve beni bekliyor.Sen kahvaltını bitirene kadar dönmüş olurum.”Alnımı öpüp merdivenlere yöneldi; ama onu durdurdum.
“Ne gördü?”Duraksadı.Bu iyi değildi.
“Bilmiyorum.Tanya’ya da söylememiş.”
Kahvaltı boyunca rüyam ve Tanya hakkında düşündüm; fakat aklıma hiçbir şey gelmiyordu…
Aynı kısım Edward’ın ağzından…
Gece boyunca hiç kıpırdamadan, huzurla göğsümde uyudu Bella. Gecem onun düzenli nefes alıp verişlerini dinlemekle geçmişti ve bu bana çok büyük bir huzur veriyordu.Sonunda gözlerini yeni güne açtı. Onun güzel yüzüne baktım ve bana gülümsedi. Sonsuza kadar bu anda kalmak istiyordum. Gülümsemesine karşılık verdim ve bana sarıldı. Oda aydınlanana kadar bekledik. Anlaşılan o da halinden memnundu.
“Bu gece oldukça huzurlu uyudun.” Konuyu bir şekilde açabilmek için konuşma yaratmaya çalışıyordum.
“Evet.Hiç kabus görmedim.”
Hemen söyleyip kurtulmaya karar verdim.
“Sen uyuduktan sonra Tanya ve ailesi geldi.”
“Hmm.Onu daha önce görmedim.Değil mi?”
“Hayır.” Neyse ki hayır.
O sırada Tanya kapıyı çaldı.Alice bir şeyler görmüştü; fakat Tanya’ya anlatmamıştı.Benimle konuşmak istemişti.Bella kapıyı açtıktan yaklaşık 2 saniye 38 salise sonra yüzündeki şok ifadesini fark ettim ve sert duruşunu bozmak amacıyla onu omuzlarından tutup sarstım.
“Aa…Şey…Sen Tanya olmalısın.”
“Evet Bella.Edward, Alice…”
Hemen lafını kestim.Bella’nın duymasını istemiyordum.
“Biliyorum.Hemen geleceğim.” Tanya başını salladı ve Alice’in ne gördüğünü merak ederek merdivenlere gitti.Bella ise soru soran gözlerle bana bakıyordu.
“Alice önemli bir şeyler görmüş ve beni bekliyor. Sen kahvaltını bitirene kadar dönmüş olurum.” Alnını öptüm ve neden Tanya ile gitmediğimi düşünerek kendime kızdım. Bella’ya doğruyu söylememeliydim. Beni durdurdu ve Alice’in ne gördüğünü sordu.Duraksadım. Tanya’nın zihnini okuyarak öğrendiğimi düşünmüş olmalıydı.
“Bilmiyorum.Tanya’ya da söylememiş.”
Bella’nın yanından ayrılır ayrılmaz içimi suçluluk duygusu kapladı. Ona en başından Tanya’nın eski kız arkadaşım olduğunu söylemeliydim.
Not:Eminim birkaç kişi soracaktır.O yüzden şimdiden söyleyeyim. Edward ile Tanya kitapta sevgili değiller ve hiç olmadılar. Gerçi 5.kitapta göreceksiniz ki bir zamanlar Tanya istemişti; fakat hiç olmadılar.
Yine araya o büyük irade girdi.Dudaklarını benimkilerden ayırdı ve ne kadar güçlü sıkarsam sıkayım kolayca kollarımı boynundan çekti.
“Seni seviyorum.”Dedim ona yaklaşarak.Aramızda bir santim olduğundan bile emin değildim.
“Uyumalısın.” Sesi çok yumuşaktı.O tonda birkaç dakika konuşması uyumam için yeterliydi.Dudaklarımı dudaklarına değdirdim; ama öpmedim.Yavaşça ellerimi boynuna koydum.Onu hissetmeye ihtiyacım vardı.Onun yanımda olduğunu bilmeye.
Birkaç dakika sonra ikimiz de uzanmış tavana bakıyorduk. Rüyamı anlatmam için beni ikna etmişti.Büyük ihtimalle dikkatimi dağıtmak istemişti; fakat bu rüya onu çok endişelendirmişti. Bir süre sonra kendini topladı ve bana ninnimi söylemeye başladı. Göz kapaklarım buna hiçbir zaman dayanamıyordu; ama başka bir kabus görmek istemiyordum.Yine de ona söylemedim. Bu onu üzebilirdi.
Gözlerim yavaşça aralandı. Sabah olmuş olmalıydı; fakat hiç ışık yoktu. Edward gitmişti.Karanlıkta ilerlemeye başladım. Kırmızı bir ışığın sızdığı kapıyı açtım ve donup kaldım. Edward ve tanımadığım bir kadın öpüşüyordu!
“Hayır!” Yine soğuk terler dökerek yatakta doğrulmuştum. Edward endişeyle omzuma dokunduğunda boynuna atladım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Onun için yeterince iyi olmadığım bir gerçekti.
“Bella, bir tanem lütfen anlat bana. Bella? Bella!” Edward çok paniklemiş olmalıydı.Cevap vermek istediğimde sadece hıçkırıklarım yükseldi.Bu ise Edward’ı çok korkutmuş gibiydi.
“Önemli değil.” Dedim biraz sakinleşmeye çalışarak. Bu beni ilk kabustan daha çok etkilemişti. Belki de ilkinde ne olduğunu anlayamamıştım; fakat Edward’ı kaybetme korkusu Victoria’nın beni öldürmesi korkusunu gölgede bırakıyordu.Ona daha sıkı sarıldım ve kokusunun ciğerlerimi dolduruşuna odaklanmaya çalıştım.O ise çok korkmuştu. Bana sarıldı ve başını saçlarıma gömdü.
O gece tekrar uyuyamadım. Sabahın geceyi kovalamasını beklerken başım Edward’ın omzunda , yatakta oturmaktan başka bir şey yapmadım.İlk ışıklar bize sabahı haber verirken camı açıp dağ havasını içime çektim.Edward arkamdan gelip boynumu öptü ve arkamdan belime sarıldı.
“Nasılsın?”Sesi başını gömdüğü boynuma çarparak boğuk bir hale geliyordu.
“İyiyim.Gidelim mi?” Benim için endişelenmesini istemiyordum. Bu yüzden dikkatini dağıtmalıydım.
Bütün gün kayak yaptık. Akşam çok yorulmuştum; ama uyumak istemiyordum.Hepimiz Emmet&Rosalie’nin odasına gittik.
“Küçük fare!Hadi gel içeri!” Emmet her zamanki gibi gülümsüyordu. Rosalie de bana gülümsedi ve içeri buyur etti. Alice&Jasper sarılmış, birbirlerine bakıyorlardı. 5 dakika sonra hepimiz bir korku filmi izlemek için yerleşiyorduk. Herkes çiftler halinde otururken uykum gelmeye başlamıştı bile. Yarım saat sonra başım Edward’ın göğsüne düşmüştü. Yarı uyanık olduğum için konuşmaların bir kısmını duyabiliyordum.
“Gerçekten çok yorulmuş olmalı.”Alice’in sesi merakla dolup taşarken Edward’a biraz daha sokuldum.
“Küçük fare sensiz yapamıyor.”Emmet’ın kahkahasıyla kıpırdandım. Neredeyse gözlerim açılacaktı.
“Şşt.Şimdi uyanacak.” Bu sözü normalde Edward söylerdi; fakat bu ses Rosalie’nindi. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:05 pm | |
| Bölüm 13
Edward’ın ağzından…
“Ne?!!” Rosalie dehşete düşmüş bir halde Alice’in söylediklerini düşünüyordu.
“Dediğim gibi.Edward ve Tanya öpüşecek.” Alice öfke dolu gözlerini bana dikti; fakat ben çok rahattım.
“Bella’ya asla böyle bir şey yapmayacağımı biliyorsunuz.”
“Tanya’nın yapabileceklerini de biliyoruz.” Jasper pek belli etmese de Bella’yı severdi.
Söyledikleri ise içime bir korku düşmesine sebep oldu. İradem güçlü olabilirdi; fakat Tanya yüzyıllardır neredeyse hiçbir erkeğin karşı koyamadığı biriydi.Aslında hayır diye bir reddi asla kabul etmezdi Tanya. Bit şeyi istiyorsa, alırdı.Bu düşünceler ürpermeme neden oldu.
“Küçük fareyle hemen gitseniz iyi olur. Yoksa seksi sarışın aranıza girecek gibi görünüyor.” Emmet her zamanki gibiydi ve bu, bazen çok rahatlatıcı olabiliyordu. Rosalie’nin ona kötü kötü bakmaya başladığını fark edince hemen ekledi.
“Senden seksi birine rastlamam mümkün değil bebeğim.Neden kıskanıyorsun ki?”
Rosalie ‘nin yüzü biraz gevşedi ve Emmet kollarını onun beline doladı. O an Bella’nın yanımda olmasını diledim.
“Yeterince üzüldü Ed. Onu da alıp Forks’a dönsen en iyisini yapmış olursun.” Rosalie, Emmet sayesinde sakinleşmişti; fakat onda son zamanlarda gelişen Bella sevgisi nedeniyle bana oldukça kızgındı.
Bella ile ilişkim riske atamayacağım kadar değerliydi; fakat gitmek, Bella’ya böyle bir şey yapacak kadar aşağılık olduğumu kabul etmek gibi geliyordu, kaçmak gibi geliyordu…
“Hayır.Kalıyoruz.”
Hepsi bir şok ifadesiyle bana baktı.
“Bunu gurur meselesi haline getirme. Bella’nın ne hissedebileceğini tahmin edebiliyor musun? İşin sonunda ilişkiniz var.” Jasper hala sükunetini koruyordu. Başımı iki yana salladım ve odadan çıktım.
Bella’nın ağzından devam…
Kahvaltımı çoktan bitirmiş, odamda televizyon izleyerek Edward’ın gelmesini bekliyordum.Sonra kapı çalındı.Gelenin Edward olduğunu düşünmüştüm ; fakat Tanya’ydı.
“Edward sana onun eski sevgilisi olduğumu söyledi mi?”
Sözler bir tokat gibiydi.Bunu atlatmam birkaç saniyeden fazla zaman alacaktı kuşkusuz; fakat yine de konuşabildim.
“Sana da merhaba Tanya. Hayır bahsetmemişti. Hem pek bir önemi yok.Sonuçta kimi sevdiği ortada.”
Bu kadar kendime güvenerek konuşmam beni bile şaşırtmıştı.
Tanya’nın yüzünde birkaç saniyeliğine boş bir ifade kaldı.
“Gitmeliyim.”
“Yine beklerim.”
Tanya’ya böyle bir cevap vermiş olmak beni rahatlasa da Edward’ın bana bir açıklama yapması gerekecekti. Tam kapıyı kapatacakken Edward geldi.
“Tanya’yı gördün mü?”İğneleyici bir tonda sorduğum sorudan oldukça irkilmişti.
“Hayır, neden?”Sesindeki merakı gizleyemiyordu.
“Az önce buradaydı.O giderken sen geldin.”
“Sana ne söyledi?”
“Onun, eski sevgilin olduğunu.”
Oldukça rahat konuşmuştum; fakat Edward kaskatı kesilmişti.
“Üzgünüm…Ben…Sana söylemeliydim.”
“Evet.Başkasının ağzından duymak kötü oldu.” Hala açık olan kapıyı kapattım ve yatağa uzandım.Tepkimi çok şaşırtıcı bulmuş gibiydi.
“Peki bana kızmayacak mısın?”
“Sana zaten kızgınım.”
“Bağırmak ve bunun gibi şeyleri kastediyordum.”
“Hayır, o kadar önemli değil.Zaten cevabını aldı.”
Edward oldukça şaşkın bir halde yanıma uzandı ve tek koluna başını yaslayarak bana baktı.
“Ona ne söyledin?”
“Şu anda kiminle birlikte olduğunun zaten kimi tercih ettiğini açıkladığını söyledim.”
Bunun üzerine bir kahkaha atıp sırtüstü yattı ve beni göğsüne çekti.
“Oldukça sinirlenmiştir.”
“Özür dilemeye niyetim yok.”
Sırıttığını hissedebiliyordum. “Dileme öyleyse.” Ve başını saçlarıma gömdü.Sonra da alnımı öpüp tekrar kapı çalıncaya kadar saçlarımla oynadı. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:08 pm | |
| Bölüm 14
“Merhaba Bella.Biraz yürümek ister misin?”
Alice sanki teklif yapmaktan çok yalvarıyordu. Edward da arkamdan gelenin kim olduğunu görmek için gelmişti. Gerçi büyük ihtimalle kim olduğunu zaten biliyordu; ama arkamda kaskatı kesildiğini hissedebiliyordum. En doğrusu Alice ile gitmek olacaktı anlaşılan.En azından ona neler olduğunu sorabilecektim.
“Tabii.” Hızlıca montumu aldım ve Edward’ı yanağından öptüm. Yüzündeki ifadeyi kontrol etmeye çalışıyordu; fakat çok zorlandığı belliydi. Alice ile yürümeye başladık.
Edward’ın ağzından aynı kısım…
“Merhaba Bella. Biraz yürümek ister misin?”
Alice’in ricası daha çok bir yalvarmaydı ve Bella’nın bunu fark edeceğine emindim. O an Alice’in ne düşündüğünü duydum.
“Tanya ile sadece öpüşecek olmanı tercih ederdim Edward. Bella’yı uzaklaştırmak zorundayım. Senin açıklama yapman onun görmesinden iyidir. Gelecek çok net. Sakın ben ona bunu yapmam deme. Söz konusu Tanya.”
Hemen Bella’nın arkasından kapıya doğru gittim, kaskatı olmuştum.
“Tabii.” Bella insanlara göre hızlı bir tavırla montunu alıp beni öptü. Alice’in ona hiçbir şey anlatmamasını umarken ifademi kontrol etmek çok güç bir işti.
Alice ile merdivenlere yöneldiler ve ben gergin bir şekilde ne yapacağımı düşünmeye başladım. Tanya’nın beni zorlayacak hali yoktu ya! Değil mi? Ona karşı koyabilecek miydim? Bella için yapabilirdim. Umarım…
Kapı çalındığında Tanya’nın geldiğini anlamak için zihin okumama gerek yoktu. Sabırsız ayak sesleri, sürekli oflayışı onu ele veriyordu. Kapıyı açtım ve tek kelime etmeden ( en azından dışarıdan) içeri geçti.
“Edward büyük ihtimalle ne söyleyeceğimi biliyorsun; fakat ben yine de söyleyeceğim. Buraya aranızı bozmaya gelmedim. İlişkimiz uzun zaman önce bitmişti. Neden böyle davrandığımı bilmiyorum.
Düşüncelerinde herhangi bir şey bulmaya çalıştım; fakat düşüncelerinin kontrolü elindeydi. Daha sonra ne olduğunu anlayamadan Tanya dudaklarıma yapışmıştı. Tam onu geri çekmek için omuzlarından tutmuştum ki, yan odadaki birine ait olamayacak kadar tanıdık, tekleyen bir kalp sesi duydum.
“Bella!” Dehşete düşmüştüm. Tanya’nın omuzlarını tutmamla ve yatakta olmamızla olayın nasıl anlaşıldığı açıktı. Bella sanki bu anı önceden görmüş; ama olmamasını diliyormuş gibi bana bakıyordu. Şok dilimi ve ayaklarımı kilitlemişti. Hiçbir şey yapamıyordum. Şokun büyümesini sağlayan ise Tanya’nın gömleğinin ilk 3 düğmesinin açık olmasıydı. Kesinlikle durumu iyileştirmiyordu. Bella arkasını döndü ve kapıyı çarpıp sessiz adımlarla yürümeye başladı. Kalp atışlarının dengesi bozulmuştu.
Bella’nın ağzından aynı yer…
Yürüyüşçülere bakarak bir banka oturdum ve Alice’i yanıma çağırdım.
“Neler olduğunu anlatmayacak mısın?”
“Doğru olacağını sanmıyorum. Sonuçta gördüklerimi sadece görüyorum ; yani dışarıdan farklı görünen şeyin altında başka şeyler de olabilir.”
Onu zorlamanın anlamı yoktu. Edward’a bakmaya gitmeliydim. Ne olacağını bilmiyordum; fakat Alice’in bu ani yürüyüş teklifinin altında beni oradan uzaklaştırmak olduğunu fark etmiştim.
“Ben geri dönüyorum.”
“Ne?Bella, bekle!”
Alice gerçekten çok paniklemişti. Birden beynime kan sıçradı.
“Tanya…” Boğazım kurumuştu. Kalp atışımın hızlandığının kulaklarımdaki uğultudan dolayı fazlasıyla farkındaydım.
Rüyamdaki kız Tanya’ysa , rüyamdakilerin gerçek olma ihtimali neydi? Paranoyaklaştığımı sanmıyordum; çünkü onun adını söylediğimde Alice suçlu bir halde başını yere eğdi.
Bölüm 15
Kapıyı açtığımı duymamışlardı bile. Kalbimin teklemesine enlgel olamıyordum. Kulaklarım daha önce hiç olmadığı kadar şiddetli bir halde uğulduyordu. Oda etrafımda dönüyordu; fakat Edward’ın öpüşürken Tanya’nın omuzlarından tutması, Tanya’nın (gömleği neredeyse çıkmış bir halde) Edward ile yatakta olması çok netti. Sonunda ( gerçi en fazla 3 saniyedir oradaydım) varlığımı fark eden Edward’ın yüzünü dehşet kapladı.
“Bella!” Bu kadar şaşırması garipti. Ah! Tabii ya! Alice’in beni uzaklaştırdığını sandığı için çok rahattı. O şokun etkisinden çıkamadan kapıyı sertçe çekip sessizce yürümeye başladım. Kalbimin çarpışları dengesizleşiyordu.
Çok kötü hissediyordum. Az kalsın merdivenlerden düşecektim. Nefes alamıyor, soğuk terler döküyordum. Ayağım boşluğa denk geldi ve merdivenin sonunda bana hüzünle bakan Emmet’ın kollarına düştüm. İlk defa eğlenmiyordu. Yavaşça başımı kaldırıp hüzünle gözlerine baktım. Sonra yavaşça doğrulup yürümeye devam ettim.
“Bekle!Nereye gidiyorsun?”
Gerçekteni nereye gidiyordum? Umrumda değildi açıkçası. Yağmur yağmaya başlamıştı ve o kadar sert yağıyordu ki yüzüm acıyordu. Odamın penceresinden izlediğim ormana girdim.Ağaçlar yağmuru az da olsa kesiyordu. Yürümeyi kesmemeye kararlıydım.
Sonunda bir açıklığa vardığımda yürüyemeyecek haldeydim ve soluğum kesilmişti. Yere, yığılmakla uzanmak arasında bir hareketle yattım. Yağmurun yüzümü acıtmasını önemsemeyerek öylece kaldım ve gözlerimi kapatıp yaşadıklarımı zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım. Hava yavaşça kararırken yaşananları düşündüm.
Edward’ın mükemmelliğini, parlaklığını, onu hak etmediğim gerçeğini…
Belki de onu suçlamamalıydım. Ben o kadar mükemmel olsam… Hayır. Yine de onun olurdum. Ondan vazgeçemezdim ki… Birden endişeli bir ses duydum.
“Bella?Sen iyi misin?” Bu Alice’in sesiydi. Yanımda bitmişti.
“Bella!”
“İyiyim.”Sesim boğuk çıkmıştı. Hala şiddetini koruyan yağmura inat gözlerimi açtım ve Alice’in yalnız olmadığını gördüm. Rosalie, Emmet, Jasper ve Edward da oradaydı.
Yerimden kalktım ve havuzdan çıkmışım gibi bir izlenim yaratan ıslak kıyafetlerim baktım.
“Ne kadar süredir buradayım?”
Emmet biraz olsun rahatlamıştı. Rosalie ise hala endişeli görünüyordu. Jasper’ın yüzü ise ifadesizdi. Edward… Onun yüzüne bakamıyordum.
“Birkaç saat oldu. Bu yağmurda nasıl burada oturmaya katlanabildin?” Alice ‘in sesi çok yumuşaktı.
“Rahatsız edici değil.”Sesim oldukça sakin çıkıyordu. Ne olduğunu algılayamıyormuş gibiydim.
“İyi misin Bella?” Rosalie elini omzuma koymuş, gözlerime bakıyordu. O an Jasper yüzünü buruşturdu. Tabii nasıl hissettiğimi biliyor ve hissediyor olmalıydı. Ona gülümsedim. İçten bir gülümsemeydi. Bunu fark etmiş olacak ki şaşkınlık bir an için yüzünü kapladı.
“Sanırım dönüş yolunda yardıma ihtiyacım olacak.”
Emmet gülümseyerek yanıma geldi ve beni kucakladı.
Orası kesin küçük fare. O kadar yolu bir insanın bu kadar sürede yürümesi imkansız gibi bir şey.” Gülümsedim; ama gittikçe yordun hissediyordum.
Uyandığımda başucumda Jasper’ın oturduğunu gördüm ve çok şaşırdım. O an fark ettim ki iyi bir uyku çekebilmem için beni sakinleştiriyordu. Ona gülümsedim. O an gerçekten Jasper’ın abim olduğunu hissettim ve o da bunu hissettiğimi bildiği için içtenlikle gülümsedi.
Bölüm 16
Yavaşça yerimden doğrulup ayaklarımı yataktan aşağıya sallandırdım. Ayağa kalkmamla kapının yavaşça açılması ve Rosalie’nin içeri girmesi bir oldu.
“Nasılsın Bella?”
“İyiyim.” Sesim çok kısıktı.Sonra üşüdüğümü fark ettim ve elimi alnıma koydum. Ateşim en az 40 derece olmalıydı.
Tam kapıya doğru ilerlerken Carlisle’ın sakinleştirici sesini duydum.
“Dinlenmelisin Bella.O kadar uzun süre yağmurda kalmışsın ki…”
Omuzlarımdan tutarak nazikçe yatağa oturmamı sağladı.
“Jasper, Alice seni görmek istiyor.” Rosalie ‘nin sesi hiç bu kadar yumuşak olmamıştı.
“Küçük fare!Uyanmışsın!” Emmet neşeyle yanıma geldi ve Rosalie’ye kol attı.
“Ne kadar süredir uyuyorum?”
“Yaklaşık 1 gündür.” Edward kapının önünde duruyordu. Sesi çekimser ve suçluydu. Omuzları çökmüştü ve gözleri simsiyahtı. Anlaşılan susamıştı. Çok soluk görünüyordu. Bir vampirin olması gerekenden daha soluk…
“Sizi yalnız brakalım.” Hepsi hızlıca dışarı çıktı ve kapının kapandığını duydum. Bir süre ifadesiz yüzüme baktı.
“Bir şey söylemeyecek misin?” Sesim oldukça normaldi.
“Söyleyeceğim hiçbir şey yaptıklarımı telafi etmez.” Sesi çatlamıştı.
“Bunu benim söylemem gerekmez miydi?” Yüzümde yarım bir gülümseme vardı; fakat acı doluydu.
“Çok üzgünüm Bella. Seni çok, çok seviyorum. Hepsi benim hatam. Orada Tanya’yı geri çekmeye çalışıyordum. Bu kısmı yanlış anladın; fakat Alice bunun olacağını görmüştü ve seni de alıp dönme şansım vardı. Ya da Tanya geldiğinde kapıyı açmayabilirdim. Bunları yapmadım; çünkü gururum araya girdi; fakat bu ilişkimizi riske atmamın mazereti olamaz. Ne desen haklısın Bella.”
Acı ve pişmanlıkla kaplı mükemmel yüzüne baktım.
“Söyleyecek bir şey yok ki. Olan oldu. Bana düşen uzak kalmak.”
“Eğer istediğin buysa Forks’tan gidebiliriz. Ailemin hayatını allak bullak etmek istemiyorum gerçi. Sadece ben giderim.”
Yavaşça başımı salladım.
“Yanlış anladın.Ben gidiyorum. Senin olmamanla Forks’un yine bana seni hatırlatacağı gerçeği değişmez. Ben gidiyorum. Bu daha iyi.”
Bu kez çok şaşkın ve ıstıraplı bir ifade vardı yüzünde.
“Benim yüzümden düzeninin alt üst olmasını istemiyorum.”
“Ben iyiyim. Şimdi gitmem gerek.”
“Nereye?”
“Forks’a . Babama veda etmeden gitmeyeceğim tabii ki.”
Hüzünle bana baktı.Yüzünü iki elimle kavradım ve yaklaştım.
“Ne olursa olsun üzülme.” Sonra ellerimi yavaşça indirdim ve ağırca kapıya gittim. Ateşim yükseliyordu. Bunu çok net bir şekilde hissedebiliyordum.
“Bella!” Edward anında kapı ile aramda belirmişti.
“Ateşin var.Dinlenmelisin. İyileşince Forks’a dönüp babanla konuşursun.”
“Pekala;ama merak etme, ona sadece büyükannemi özlediğimi ve onu ziyarete gideceğimi söyleyeceğim.”
Aramızda bu kadar soğukkanlı bir konuşma geçmesine şaşırmıştım. Hele rüyalarımda bile bu yaşadıklarımı gördüğümde korkudan saatlerce ağlayan biri olarak, ayrılık kararını vermem çok garipti. Belki de yaptıklarımı ve yaşadıklarımı sonrada anlama gibi bir özelliğim vardı.
Şu anda deli gibi bağırıp ağlamam gerekmez miydi? O an anladım ki kalbimdeki acının büyüklüğü tepki vermemi engelliyordu. Yaşadığım şok ve acı birleşerek felç edici, keskin bir yara gibi saplanmıştı kalbime.
Yavaşça yatağa uzandım ve Edward’ın mükemmel, acı dolui üzgün ve pişman yüzüne baktım. Yanıma gelip üstümü örttü ve yatağın kenarına oturdu. Yavaşça kalkıp yüzünü avuçlarımın içerisine aldım ve kuru, buz gibi dudaklarına son bir öpücük bıraktım.
“Ne olursa olsun mutlu olmanı istiyorum.” Sesim fısıltıdan da kısıktı; ama duyabileceğini biliyordum.
“Sensiz mutlu olamam; ama benimle olmanı isteyecek yüzüm yok.”
“Üzgünüm. İstesen de , ben istesem de olamam zaten. Sana her baktığımda Tanya’yı görmek istemiyorum.”
Acıyla yüzünü buruşturdu ve yavaşça kalkıp pencereden ormana doğru atladı | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:09 pm | |
| Bölüm 17
Gitmesinin üzerinden 10 dakika geçmemişti ki kalbimi felç edici acı bile durduramaz olmuştu. Göz yaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülüyor, bedenim hıçkırıklarla sarsılıyordu. O sırada Carlisle beni kontrole geldi. Pencereden bakarken ağladığımı görünce büyük ihtimal ne olduğunu anladı velini omuzlarıma koyup sakinleştirici bir sesle konuştu.
Her şey iyi olacak Bella. Sadece biraz zaman gerekiyor. Hadi artık sakinleş. Ağlaman ateşini iyi etkilemiyor.” Yavaşça başımı salladım ve ayağa kalktım. Büyük ihtimalle yatağa gitmemi bekliyordu; fakat ben hızlıca ona sarıldım. İlk başta şaşırdı; fakat sonra sırtımı sıvazlayıp yatağa gitmeme yardım etti. Tıpkı Jasper’ın abim olduğunu hissettiğim gibi, şimdi de Carlise’ın babam olduğunu hissetmiştim.
Daha sonra göz kapaklarım ağırlaştı ve acısız birkaç saat geçirmek amacıyla uykuya teslim oldum.
“İyi mi?”
“Ateşi düşüyor.”
“Hala çok soluk görünüyor.” Edward’ın sesi endişeli, Carlisle’ın sesi ise her zamanki gibi sakindi. Bu etrafındakileri de sakinleştiriyordu.
“Kendine geliyor.” Edward rahatlamıştı.
Ben ne kadar süredir kendimde değildim? Bu çok rahatsız ediciydi. Ne kadar süre bilinçsiz olduğumu bilmemek…
“Mmm…” Ne söylediğimi ben de anlamıyordum. Sadece mırıldanıyor gibiydim.
“Bella?” Edward’ın sesi hala endişeli çıkıyordu; ama gözlerimi açamıyordum. O an ne kadar üşüdüğümü fark ettim. Hatta titriyordum. Ateşim yüzünden olduğunu biliyordum; fakat örtünmek istiyordum. Anlaşılan titremeler nöbet halinde geliyordu.
Yavaşça gözlerimi açtım.
“Ü-ü-üş-ş-üyor-r-rum.” Konuşma denemem bir titreme nöbetine denk gelmişti.
“Carlisle? Yapılabilecek bir şey yok mu?”
“Üstünü örtemeyiz.Üzgünüm. Ateşin yükselir.” Carlisle’ın sesi benden çok Edward’ı sakinleştiriyor gibiydi. Bunun sebebi Edward’ın sesinin çaresizlik ve endişeyle perdelenmiş olmasıydı sanırım.
Edward soğuk elini alnıma dayadı. Olduğum yerde sıçradım. Titremem geçmişti; ama sadece nöbetin bittiğini anlamam için 2. bir nöbetin gelmesi gerekti.
Edward ateşimi düşürmek için buz gibi elini boynuma kaydırdığında boğuk bir şekilde “Hayır.” Diye mırıldanarak elini çekmeye çalıştım; fakat 1 milim bile oynatamadım.
“Bella, ateşinin düşmesi gerekiyor.” Edward’ın şefkatli mırıldanışını neredeyse duymuyordum.
“Ç-ç-ço-çok s-s-s-o-soğ-uk” Dişlerim birbirine öyle şiddetli çarpıyordu ki kırılacaklarını sandım; ama birkaç dakika sonra Edward’ın elleri neredeyse sıcaktı ve ateşim düşmüş sayılırdı.
En azından titremem geçmiş ve Carlise ince de olsa bir battaniyeyle örtünmeme izin vermişti.
Bölüm 18
"Hala tam olarak iyileşmedin tatlım. Bence bir süre daha kal."
Esme hala benim için endişeliydi ; fakat ben kararlıydım.
"Ben iyiyim.Hoşçakalın." Cansız gibi görünen yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve otobüse bindim. Alice'in yalvaran bakışlarını görmezden gelmek çok zordu; ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Burukça Alice'e gülümsedim. Bunun üzerine gözlerini Edward'a çevirdi. Ona "Hadi bir şeyler yap ve durdur onu." der gibiydi. Edward'dan ses çıkmayınca Alice otobüse daldı.
"Bella, hala burada 5 gün kalma iznin var. Babana sürpriz yapmaktansa biraz daha kal. Lütfen." Bu bakışlara karşı koymak çok zordu.Alice'in alt dudağı titriyor, gür kirpiklerinin altından bana yalvarırcasına bakıyordu. Bu bakışa dayanamayacağımı biliyordu.
"Pekala." Pes etmiştim. Olduğu yerde zıplayarak defalarca bana teşekkür etti ve ben nefessiz kalıncaya kadar bana sarıldı.
Otele döndüğümüzde biraz düşünme fırsatı buldum.Edward'ın söyledikleri ve biz hakkında... Tanya'yı öpmeyi o istememişti sonuçta ve omuzlarından tutarken onu itmeye çalışıyordu. Ona kızmak için geriye bir neden kalıyordu.İlişkimizi tehlikeye atması; ama ben ilişkimizi bitirirsem geriye tekrar riske atmamak için söz vereceği ne kalacaktı?Benim yaşamam için birkaç göz yaşı dışında ne sebep kalacaktı? Arkadaşlarımın ve ailemin göz yaşları...Sonuçta birgün dineceğini bildiğim yaşlar. Edward olmazsa benim için bir hayat olmazdı ki.
Hemen Edward'ın odasına gittim. Onu sevdiğimi söylemeyi, onu affettiğimi bilmesini çok istiyordum. Kapıyı açtığında soluk yüzünde uzun süredir ilk defa bir yaşam belirtisi vardı.
"Bella?"
"Ben, seni çok seviyorum Edward. Sensiz olamam ki."
"Sen...Ne söylediğini bilmiyorsun Bella.Hayatımda işlediğim en büyük günah seni terk etmekti ve 2.si ise ilişkimizi riske atmaktı. Seni sürekli incitiyorum. Benim gibi biriyle olmamalısın.Çok daha iyisini hak ediyorsun."
"Seni çok özledim."
Elini yüzüme koydu ve nazikçe yanağımı okşadı.
"Benim seni özlediğim kadar özlemiş olamazsın." Dedi fısıldayarak; fakat cümlesinin devamı içimi çok acıttı.
"Seni yeniden üzmemek için ne kadar çabalasam da yapamıyorum Bella. Seni seviyorum; ama seni riske atmayacak biriyle olmalısın.Kendine iyi bak.
Ve arkasında bir rüzgar bırakarak koşmaya başladı.Aslında sadece doğal olmayan bir rüzgar değil, kanayan bir kalp de bırakmıştı arkasında... Odama gidip yatağıma attım kendimi ve ağlarken hıçkırıklarım duyulmasın diye başımı yastığa gömdüm. Ne yapacağımı düşünüyordum. Onsuz ne olacaktı? Yine ellerimin arasında kayıp gitmişti.Forks'a dönmek istemiyordum.Zaten 5 günüm vardı. Babama kaybolduğumu söylemezlerdi herhalde. Bir mektup bırakıp onlara Forks'ta olmadığımı söylersem babamı telaşa sokmazlardı.
Yazdığım mektubu yatağın üzerine bırakıp eşyalarımı topladım ve sırt çantamı da alıp olabildiğince hızlı ve fark ettirmeden otelden ayrıldım.
Edward'ın ağzından devam...
Olabildiğince hızlı bir şekilde orada ayrıldım. Bella'yı yine incitmiştim ; ama bu son olacaktı. Artık onu incitmeyecektim; ama tabii Alice olacakları görmüştü ve yolumu kesmek üzere tüm ailem karşımda duruyordu.
"Nereye?" Rosalie bana ikence etmenin yöntemlerini düşünürken Alice'in gözleri odağını kaybetti ve bir şeyler görmeye başladı.
"Bella!" Gördüklerini aynı anda zihninden okumam tabii ki tepkimi diğerlerininkine göre erken kılmıştı.
"Ne?Ne oldu?" Jasper merakten deliye dönerken ben Bella'nın odasına doğru koşmaya başlamıştım bile. Alice Bella'nın ormana gittiğini görmüştü ve ormanda ne gibi tehlikelerin onu beklediğini düşünmek bile beni çileden çıkarıyordu. Odasında ayrılmadan önce onu durdurmalıydım.
Sonunda odasına vardığımda derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklattım. Cevap gelmeyince dayanamadım ve kapının kolunu tutup avcumun içinin şeklini almasına izin verdim. Kilitli olmasına rağmen neredeyse hiç güç sarf etmeden kapıyı açtım. Kokusu boğazımın arkasına büyük bir darbe indirdi ; fakat kokunun sahibinden geriye sadece bir mektup kalmıştı. Mektubu yavaşça açtım ve okumaya başladım.
“Kendine iyi bak” bir veda değil elveda cümlesidir çoğu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde...
"Kendine iyi bak." Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım. Olamayacağım. İstesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“
“Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak. Ben olmayacağım. Kendine iyi bak ve beni düşünme. Çünkü ben de seni düşünmeyeceğim artık. Arama sakın beni, yazma, çünkü ben yazmayacağım. Sil beni yüreğinden, çünkü ben sileceğim. Fakat, yaşanılan, paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.”
"Kendine iyi bak. Aramızda geçen her şeye rağmen benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim. Aslında bilmem çok önemli değil, iyi olduğunu varsayacağım ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle başbaşa, yapayalnız bırakıyorum ben. Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslına bakarsan, çok da fazla umursamıyorum."
"Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onları ayırmak, eti tırnaktan ayırmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok acı vericidir, yürek parçalayıcıdır. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” sözleriyle ayrılırlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye kadar…"
Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez “Kendine Iyi Bak “ derler ve giderler. Onlar eti tırnaktan ayırmak yerine ölümü yeğlerler. Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler.
"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet değil midir aslında seni seveni, ihtiyacı olanı yüzüstü bırakıp gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluğa mahkum edip giderler. Seni parçalara ayırıp, en büyük parçayı yanlarına alıp giderler. Seni senden alıp giderler.
Daha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardır elbet. Suçlatmaz kendini. Savaşmadıkları için kızarsın ama suçlayamazsın. Savaşmışlarsa, yenildikleri için kızarsın ama suçlayamazsın. Yenildiğin için kızarsın ama suçlayamazsın… Ayrılığın kaçınılmazlığına inandırır seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarını, düşlerini, sevgilerini alıp giderler. Bir tek anıları bırakırlar geride, bir de hatırladıkça göz yaşlarına boğulasın diye unutulmayan nağmeler.
Arkalarına bakmadan çekip giderler eğer yalnız kalmışsan, çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler. Her şey o saniye orada bitsin, kapansın bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kırıldım ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Seni istemiyorum artık, hayatımdan çıkaracağım ama bil ki hiç unutmayacağım; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksın ama daha iyisini yapamıyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktır ve o yara asla kapanmayacaktır, bilirler.
"Kendine iyi bak" bir noktadır çoğu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansın isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki ışık, dudağımdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçsin. Sen hayatıma renk katan, sen yüreğimdeki çarpıntı, sen hayatımdaki neşesin. Sen yolumu aydınlatan, sen dert ortağım, sen gönül yoldaşım, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.
Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler, keşke affedebilsen beni, keşke ben de affedebilsem… Keşke döndürebilsek zamanı geriye. Keşke bugünkü aklımızla yaşasak her şeyi baştan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mı? Bitmesek olmaz mı? Sen eksikken, ben nasıl tam olurum? Senden kalan boşluğu kimlerle doldururum? Savaşsak, aramıza giren şeytanla olmaz mi? Hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı, hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanırdı? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek değerler vardı? Hani en büyük zaferler, en kanlı savaşların ardından kazanılırdı? Bunların hepsi yalan mı? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi?……….
Peki o zaman... Senin istediğin gibi olsun... Öyleyse...Sen de Kendine İyi Bak.
Bella... | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:10 pm | |
| Bölüm 19
Bir vampirin ağlayabildiğini bilmiyordum; fakat o an ilk ve tek aşkımı böylesine incitmiş olmanın verdiği acı o kadar büyüktü ki, ben… Ağlıyordum…
Bella’nın ağzından devam…
Kaç kez düştüğümü 12’den sonra saymayı bırakmıştım. Avuçlarımdaki çiziklerden az da olsa sızan kan artık kurumuştu. Tam feryat eden bir kuşa bakıyordum ki devrilmiş bir ağaca takıldım ve yuvarlandım. Neyse ki düşmemin tek görülebilir kanıtı avuçlarımdaki çiziklerdi. Tabii birkaç kırmızı iz vardı; ama…
“Ah!” Yine yere yapışmıştım. Bu sefer sorun neydi? Eğrelti otları mı?
“Bella!Bella neredesin?” Alice’in beni arayan çağresiz sesini duymak hem sevinmeme hem de kaçmak istememe neden oldu. Hemen otlardan kurtulup koşmaya başladım. Bu çok aptalcaydı. Benden binlerce kat hızlı koşabilirlerdi; fakat kokum daireler çizdiğim ve kaybolduğum için her yerdeydi ve bu iz sürmelerini zorlaştırıyor olmalıydı.
“Bella!” Jasper beni görmüş olmalıydı. Koşumu yürüyüşe çevirdim ve ağır adımlarla daha önce gitmediğim bir yola doğru ilerlemeye başladım.
“Küçük fare! Hala hayattasın!” Emmet sevinçle ayaklarımı yerden keserek bana sarıldı ve döndürmeye başladı.
“Em…Hey…Ben…Nefes…”
“Ah. Affedersin küçük fare.”Beni yavaşça yere bıraktı ve ona gülümseyip bize yaklaşmakta olan kardeşlerine baktım.
“Senin için çok endişelendik.” Alice daha çok bana hırlıyor gibiydi.
“Edward seni gitmeden önce durdurmak için otele gitmişti.” Rosalie o kadar hızlı konuşuyordu ki, 1 saniye boyunca söylediklerine anlam yüklemeye çalıştım.
“O, gitmişti…”
“Çok pişman olduğuna eminim.” Jasper bunu gerçekten içten söylemişti. O sırada ilerideki ağaçların doğal olmayan bir rüzgarla sallandıklarını fark ettim. Bunu fark etmemin üzerinden 1 saniye geçmişti ki karşımda Edward’ı buldum. O… Ağlıyor muydu?
“Çok özür dilerim Bella.” Taştan kolları sanki beni bir daha bırakmayacakmış gibi sardı ve şefkatle göğsüne bastırdı.
“Çok üzgünüm Bella.Çok üzgünüm.” Sürekli üzgün olduğunu mırıldanıp saçlarıma milyonlarca öpücük konduruyordu. O an ona kızgın olmam gerektiği gerçeğini bir kenara attım ve kollarımı beline sarıp başımı göğsüne gömdüm. Her şeyi unutmaya hazırdım. Bunu, yüzümü demir gibi elleri arasına alıp kendimden geçene kadar beni öptüğünde daha iyi anladım.
Artık gidelim buradan. Ormandan çıkmadıkça uzu bulamayacağım.” Edward beni sırtına aldı ve otele gittik.
“Ormandan hoşlanmamanın sebebi ne?”
“Senin için sokaklar bile tehlikeliyken ormanda olman fikri çok can sıkıcı.” Konuşmamız gayet normaldi. Ben hiçbir şey olmamış gibi davranmak istiyordum. Her şeyi unutmak…; ama o ne kadar normal bir şekilde konuşsa da gözlerinde bir ıstırap vardı.
“Sorun ne?” Sesim çok yumuşak çıkıyordu. Yavaşça yüzüne dokundum ve ıstırap dolup taşan gözlerini bana dikti.
“Ormanda başına…”
“Ormandan bahsetmiyorum. Bak seni affettim. Geçmiş geçmiştir. Seni seviyorum. Boşver, unut artık; çünkü hatırlamak acıdan başka bir şey getirmez.” Yumuşak ses tonumu koruyarak konuşurken bir yandan da onun soluk yüzüne yaklaşıyordum. Dudaklarının bir kenarı hafifçe yukarı kalktı; fakat gözlerine hala acı hakimdi.
“Sen beni affettin; ama ben bunu hak etmiyorum. Seni hak etmiyorum Bella. Beni affetmen de bunun bir kanıtı sanki. Sorun şu ki, ben kendimi affedemiyorum.”
Yüzümü yüzüne daha da yaklaştırdım , yavaşça ve olumsuzca başımı salladım.
“Konuyu şöyle açıklayayım. Herkes hata yapar. Vampirler bile. Ayrıca sen onu öpmedin. O seni öptü. Arada fark var. En başından beri benden ne kadar özel ve güzel olursan ol beni tercih ettin. Benim zarar görmemem için beni terk edebilecek kadar özveriliydin. Bir kez olsun ben özverili davransam çok mu kötü olur?”
Cevap vermesine fırsat bırakmadan dudaklarına yapıştım. Bedenim onunkinin şeklini almıştı; çünkü kendimi ona sertçe bastırıyordum. Kollarını belime dolayıp beni kendine daha da bastırdı; fakat öz kontrolünden hiçbir şey kaybetmemişti ve nazikçe beni kendinden uzaklaştırdı.
“Seni seviyorum.”Kulağıma bunları fısıldadı ve soğuk dudaklarını köprücük kemiğime bastırdı. Sonra birden ellerimi tutup avuçlarımı yukarı çevirdi.
“Ellerin…”
“Düştüm…” Kızarmıştım. Gülümsedi ve ellerimden birini yanağına dayayıp avuç içimi öptü.
Bölüm 20
Dayanamayıp dudaklarını tekrar kendiminkilerin üstüne çektim ve kollarımı sıkıca boynuna doladım. O kadar sıkıyordum ki, normal bir insan olsa boğulurdu. Öpücüklerimdeki tutkuyu fark edince dudakları kararsızlaştı ve geri çekilmek üzere hareket etti; ama vazgeçmeye hiç niyetim yoktu.
Kontrolümü kaybedebilirim Bella.” Bunu söyleme fırsatı bulmuştu; çünkü boynunu öpmek için dudaklarını serbest bırakmıştım.
“Umrumda değil. Ayrıca ne derece kontrollü olduğunu ikimiz de biliyoruz.” Cevap vermesini istemiyordum. Yeniden dudaklarına yapıştım ve hızlıca gömleğinin düğmelerini açmaya başladım. Donup kalmıştı. Karar vermeye çalışıyor gibiydi ve bu kararı etkilemeliydim.
Ben bunları düşünürken bir elini teslim olurcasına belime koyup beni kendine çekti ve diğer eliyle saçlarımdaki tokayı kopardı. Öpüşleri artık eskisi kadar yumuşak değil, tutku doluydu.
Yavaşça gömleği geniş omuzlarında sıyırdım ve gömleğin yere düşmesine izin verdi. Pürüzsüz vücudu pencereden gelen akşamın son ışıkları ile parlıyordu. Dudaklarını boynuma kaydırdı. Parmaklarının soğuk dokunuşunu ise saçlarımın arasında hissedebiliyordum.
Dudaklarımı önce şakaklarından birine dayadım. Oradan yanaklarına, en son olarak da kusursuz dudaklarına indim. Birden kulaklarıma kopma sesleri gelmeye başladı. Edward , düğmelerini açmakla uğraşmak yerine bir çekişte hırkamın düğmelerini koparmıştı.
Kollarından tuttum; ama kasları nedeniyle tümünü kavrayamıyordum. Bu yüzden ellerimi kollarının arkasına doğru götürüp çektim ve onu kendime daha da yaklaştırmış oldum. Nefes almak için çekilmem gerekiyordu; fakat ben nefes almaktansa onu öpmeyi tercih ediyordum. Her zamanki gibi mükemmel bir zamanlamayla dudaklarını boynuma kaydırdı ve mırıldandı.
“Nefes almayı unutmazsan daha az endişelenebilirim.”
Başımı saçlarına gömdüm ve harika kokusuyla ciğerlerimi doldurdum. O ise köprücük kemiğimin hizasında dudaklarını dolaştırıyor, arada öpücükler bırakıyordu. Hayatımda hiç bu kadar iyi hissettiğimi hatırlamıyordum.
Birden tek koluyla belimi sıktı ve yatağa doğru atladık; fakat çok yumuşak bir şekilde inmiştik. Beni yumuşacık yastıkla arasına sıkıştırmıştı. Yatak, odanın gölge kısmında olduğu için artık parlamıyordu; ama dünya üzerindeki en mükemmel yaratıktı.
Sonunda, eli gömleğimin düğmelerine kaydı…
Sabahın ilk ışıkları pencereden sızmaya başladığında bilincim yerine geldi ve dün geceyi hatırladım. Bu mutluluk dalgasının sebebi buydu anlaşılan.
Bana sarılı taştan kollarının verdiği mutluluk, soluduğum havadaki kokusunun verdiği mutluluk, gerçekten birbirimize ait olduğumuzu hissetmenin verdiği mutluluk…
Yavaşça gözlerimi araladım. Başım onun göğsünün üzerinde duruyordu. Yüzü, kendini kontrol edebilmiş olmanın verdiği mutlulukla parıldıyordu. Ona gülümsedim ve uzanıp dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım. Sonra da göğsünün üstüne yine başımı koydum ve gözlerimi kapadım. Başını saçlarıma gömerek derin bir nefes aldı. Bunun onun için çok zor olduğu düşüncesi mutluluğumu gölgelemeye başlamıştı. Bencilliğim yüzünden onu çok zor bir durumda bırakmış olmalıydım.
“Özür dilerim.” Sessizce mırıldanıyor, suçlulukla gözlerine bakıyordum. Şaşırmıştı.
“Ne için?”
“Senin için çok zor olmuş olmalı.” Gözlerimi zorlukla onunkilerden çektim ve güneşin üstüne düştüğü duvarlardan birine bakmaya başladım. Bana sarıldığı kolunu biraz sıktı ve saçlarımı öptü.
“Özür dilenecek bir şey yok. Hem hiçbir şey ters gitmedi.” Sesi duyabileceğim en güzel şeydi.
“Ters gitseydi kendini suçlayacaktın.”
“Ters gitmesinden değil de suçluluk duyacağımdan mı korkuyordun?” Sesi hem dehşetle hem de şaşkınlıkla kaplıydı.
“Üzgünüm.Gerçekten; ama pişman değilim. Sanırım pişman olmadığım için de üzgün olmalıyım; fakat değilim. Neye mal olacağı yine umrumda olmazdı. Geçirdiğim en güzel geceydi.” Normalde bunları yüzsüz bie sesle söylemeyi planlamıştım ; fakat sesim daha çok, suçlu çıkıyordu.
Eliyle nazikçe çenemi kavradı ve yüzlerimizi birbirine yaklaştırdı. Sonra,tutkuyla ve benimki gibi mutluluktan kaynaklanan bir coşkuyla beni öpmeye başladı.
“ En “insan” hissettiğim geceyi, varoluşumun en mükemmel gecesini yaşattığın için sana kızgın olmam mümkün mü sevgilim?” Daha sonra burnumun ucunu öptü ve bana sıcacık gülümsedi.
O sırada kapı çaldı ve Edward yüzünü buruşturdu.
“Kim geldi?” gerçekten merak etmiştim.
“Emmet.” Çok bıkkın söylediği bu ismi duyunca bir kahkaha attım. (Hepiniz Tanya sanıp kalp krizi geçirmeye kalktınız di mi xD)
“Hey! Müsait değilseniz sonra gelebilirim.” Emmet kapının arkasından kahkahalar içerisinde zar zor bu cümleyi kurabilmişti. Bunun üzerine Edward da bir kahkaha attı ve yüksek sesle cevapladı.
“Evet! Mümkünse sonra görüşelim!”
Emmet koca bir kahkaha attı ve giderek uzaklaşan kahkahalardan onun gittiğini anladım.
Edward bana anlamlı anlamlı bakmaya başladığında kıkırdadım ve uzanıp dudaklarına tutkulu bir öpücük bıraktım. Sonra da hayatımın en güzel sabahına kaldığı yerden devam ettik… | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:26 pm | |
| ben 20.bölüme kadar ekleyebilmiştim şimdi 21.den ybe kadar eklicem ve yb yazmaya gidicem
Bölüm 21
“Alice!” İnlemeyle karışıl bir çığlık atmıştım. Alice üzerime bir elbise geçirmiş,ölçüleri oturtmak için iğnelerden yararlanırken iğne bacağıma batmıştı ve açıkçası oldukça büyük bir iğneydi.
“Afedersin.”
“Bunu neden yaptığımızı bir daha açıkla lütfen.”
“Bunu yapıyoruz; çünkü beni bana kıyamayacak kadar çok seviyorsun.” Tatlı tatlı gülümsedi. Bu kesinlikle doğruydu. Onu kıramayacak kadar çok seviyordum. Zaten tatilin bitmesine ve okula dönmemize 3 gün kalmıştı. Yine sıkıntıdan patlayacağım günler yaklaşıyordu.
“Bu arada sana gördüğüm bir takım şeylerden bahsedeyim.” Dedi hınzır bir gülümsemeyle. Şok olmuş kıpkırmızı yüzümle ona baktım.
“Yapmadın!”
“Birkaç gün önce birden bir görüntü belirdi. Sanırım dün değil önceki geceye aitti.” Gülümsemesi giderek büyüyordu. Ben ise gittikçe daha kırmızı oluyordum.
“Alice!”
Bunun üzerine bir kahkaha attı ve devam etti.
“Sakin ol. Sadece elinin gömleğine uzandığı kısma kadar gördüm sonrası yok.” Ve daha büyük bir kahkaha atarak devam etti.
“Ama tahmin edebiliyorum.”
“Belki de şu elbise işini bir daha düşünmeliyim.” Dedim dişlerimin arasından.
“Tabii elbisesiz halini tercih edebilecek birini biliyorum; ama ben elbise yapmayı severim canım.” Ve başka bir kahkaha daha… Bu sefer ben de dayanamayıp gülmüştüm. O sırada içeri Emmet ve Rosalie girdi.
“Aman Tanrım! İşte bu harika. Bir de Emmet geldi.” Hala gülüyordum.
“Neler oluyor?” Rosalie her şeyden habersizdi.
Emmet Alice’in hala arsızca sırıtmakta olduğunu görüp her şeyi anlamıştı. Hemen koca bir kahkaha attı. O sırada içeri Edward girdi. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Alice o gelince elbiseyi unutmuş olacak ki iğneyi bıraktı ve tabii ben yanlış bir hareketle iğneyi bacağıma batırdım.
“Ah!Alice!”
“Of afedersin.” Hemen iğneyi aldı. “En azından kanamıyor.” Sesinde hala bir gülümseme vardı; fakat sinirlenemeyecek kadar meşguldüm. İğne gerçekten acıtmıştı ve iğnelerden nefret ederdim. Hala zonkluyordu.
“Off.” Ne olduğunu anlamadan Edward’ın kucağındaydım.
“Çok acıyor mu?”
“Sadece bir iğne.O kadar önemli değil.” Bunu söylerken kan olmadığı için şükrediyor ve bacağımı ovuşturuyordum. Birden merdivenlerde olduğumuzu fark ettim. Arkamızdan Alice bağırdı.
“Sakın elbiseyi yırtma Edward Cullen! Yoksa çok kötü olur!” Cidden kızgın gibiydi. Emmet bir kahkaha attı ve Edward kıkırdadı. Alice’in ne görmüş olabileceğini düşündüm ve utandım; ama ben kızaramadan Edward dudaklarıma yapışmıştı. Merdivenlerden çıkışımızı hatırlamıyorum; ama Edward odanın kapısına geldiğinde kucağından indim. Nefes almam gerekiyordu. Edward kapıyı kapatıp beni kapıya yasladı ve öpmeye devam etti.
Kendini kontrol etmekte geçen sefer bu kadar zorlanmamıştı. Omuzlarımın üstündeki elleri titremeye başlayınca durdu.
“Ne oldu?İyi misin?” İki elimle Edward’ın yüzünü tutuyordum. O ise başını çevirmeye çalışmama rağmen titreyen ellerine bakıyordu.
“Neler olduğunu bilmiyorum Bella; ama senin için güvenli olduğumu sanmıyorum.”
“Bence tamamen kafanla ilgili. Benim için tehlikeli olman gerektiğini düşünüyorsun. Olmadığını ifade eden olaylar seni endişelendiriyor; çünkü arkasında bir şey olduğunu düşünüyorsun. Bak, titremen de geçiyor.”
Rahatlamış gibiydi; fakat biliyordum, beni riske atmayacaktı. Ne kadar istersem isteyeyim… Onu zorlamanın anlamı yoktu. Zaten endişeli ve üzgün görünüyordu. Parmak uçlarımda yükseldim ve biçimli dudaklarını öptüm. Dudakları usulca yukarıya doğru kıvrıldı ve bana sarıldı. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:26 pm | |
| Bölüm 22
İşte yine Forks… Tabii evimi özemiştim; fakat kapıda beni karşılamak için bekleyen 2 kişi olması canımı cidden sıkıyordu. Yine de Edward bunu yüzümden okuyamadan ifademi değiştirdim. Meggie ve Charlie arabanın durmasıyla ağır adımlarla ilerlemeye başladılar. Benim arabadan çıkmamla Meggie’nin kollarını sıkıca boynuma dolaması bir oldu.
“Hoş geldin canım. Tatil nasıldı?”
“Oldukça güzeldi; ama okulun başlamak zorunda olması çok kötü.” Her öğrencinin söyleyeceği türden bir şeydi ve Meggie benimle sohbet etmiş olmaktan mutlu göründüğü için bu tarz sıradan konuşmaları sürdürmemde sakınca yoktu. Edward bunun farkındaydı anlaşılan.
“Hoş geldin Bella. Hadi artık içeri geçelim.” Charlie ise her zamanki gibi bir karşılama yaparak beni şaşırtmıştı. Meggie buradayken farklı davranacağını düşünmüştüm.
Edward beni kapıya kadar geçirdi.
“Avlanmaya gitmemiz gerek.”
“Tamam.Ne zaman?”
“Bu gece gitsem iyi olacak. Yanında olmanın zorlaşmasını istemiyorum.” Alnıma bir öpücük kondurdu. Fazla uzağa gitmesini gerektirmeye avlardan hiç zevk almadığını biliyordum. Bu yüzden yüzüme gayet sakin bir ifade yerleştirdim.
“1-2 güne görüşürüz öyleyse.”
“Bu sefer uzağa gitmeyeceğim. Seni bu tür bir durumda yalnız bırakmak istemiyorum.”
“Ben gayet iyiyim. Şimdi git ve benim için birkaç tane dağ aslanı yakala.” Tatlı tatlı gülümsedim ve parmak uçlarımda yükselip dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Hala endişeli görünüyordu.
“Beni merak etme. Seni seviyorum. Sonra görüşürüz.” Ve kapıyı henüz yüz ifademi kontrol edebiliyorken suratına kapattım.
Edward’sız 1-2 gün ha… Çok zor olacaktı.
“Tatlım yemek hazır!” Bu yemek işine alışabilirdim; fakat bu bir nevi varlığını kabul ettirme çabasıydı ve bundan hoşlanmamıştım. Masaya oturduğumda beni bekleyen sürprizden haberim olsaydı kesinlikle Edward’ın kalmasına izin verirdim.
“Canım, aslında seninle bir şeyler konuşmak istiyorduk.”
“Hmm. Birkaç dakika önce bunun üzerinde düşündünüz mü peki? Yani ne konuşacağınız hakkında.” Çok delice bir soruydu ; fakat Edward neler döndüğünden haberdar mıydı bilmek istiyordum.
“Aslında hayır. Bu konu üzerinde Meggie dahil kimsenin fikri yok ve senin masaya oturmanla birlikte bu fikir aklıma geldi. Neyse daha fazla saçmalamadan açıklayayım. Bence düğün tarihini biraz erkene almalıyız.”
“Düğün tarihi belli değildi ki hayatım.” Meggie hemen bana baktı. Yüzümü oldukça sakin tutmaya çalışıyordum; fakat bir kadının babama “hayatım” demesi oldukça rahatsız ediciydi. Tıpkı anneme söylenmesi gibi…
“Ama ne kadar erken olursa o kadar iyi bence.” Babamın amacını merak ediyordum; ama mutluluklarına gölge düşürmeyecektim.
“Tamam.Tarih için ne düşünüyorsun?”Bu kadar soğukkanlı konuşmam onu şaşırtmış gibiydi.
“Aslında yarın ikiniz gelinlik bakmaya gitseniz bence çok iyi olur. Birkaç güne kadar da evleniriz.” Bu kez şok olmuştum işte.
“Ne zaman tarih almaya gittin?”
“Yıldırım nikahı gibi bir şey için Las Vegas’a gitmek gerekiyorsa gelinliği ayarladıktan sonra yola çıkabiliriz.” Charlie ne dediğini duyabiliyor muydu yoksa yardıma mı ihtiyacı vardı?
“Pekala… Şey… Ben pek aç değilim… Sonra görüşürüz…”
Hemen merdivenlere fırladım ve odama girince kapıyı çarpmamaya çalışarak kapattım.
Charlie neden Meggie ile yıldırım nikahı istiyordu ki? Hayır hayır… Hemen bu düşünceyi kafamdan attım. Herhalde bunu yapmış olamazlardı. Değil mi? Çok saçma ! Ah Tanrım. Saçmalıyordum. Sadece, saçmalıyordum… Biraz uyumak yardımcı olabilirdi mesela…
Sadece göz kapaklarımın ağırlıklarını ortaya koymasına izin verecektim.Çok zor bir şey değildi; ama göz kapakları inat edince iş zorlaşmaya başlıyordu. O sırada Meggie kapıyı tıklattı. Meggie’ydi; çünkü Charlie asla bu hafiflikte kapı çalamazdı.
“Tatlım konuşabilir miyiz?”
“Tabii.”
“Bak, biliyorum neden bu kadar erken evlenmek istediğimizi merak ediyorsun; fakat biz, şey… sanırım bilmende bir sakınca olmaz… Sana bir kardeş geliyor.” O an yüzümdeki boş bakışı hissedebiliyordum.
“Bella?” Meggie söylediğine pişman olmuş gibiydi.
Charlie, babam, Meggie, yani önümde duran kadın, bir bebek, kardeşim… İmkansız! Ne kadar çığlık atmak istesem de tepkisiz kaldım.
“Sanırım bir süre yalnız kalmalıyım.”
“Tamam canım bir şeye ihtiyacın olursa haber ver.”
Meggie gider gitmez kendimi yatağa attım ve ağlamamaya çalıştım; fakat pek başarılı olamıyordum ve ağlamanın yerini hıçkırıklar almadan evden uzaklaşmalıydım. O sırada pencerenin yavaşça açıldığını duydum. Ve bunu endişeli; ama muhteşem bir ses izledi.
“Bella?Sorun ne?”
“Edward?”
Beni taştan kolları arasına aldı ve fısıldadı.
“Kötü bir şeyler olacağını sezdim ve gitmekten vazgeçtim. Hem burada da oldukça güçlü bir aslan buldum.” Dikkatimi dağıtma çabasına gülümsedim ve işe yaramasını umdum.
“Sorun ne?” Sesi birden hüzünlü bir hal almıştı.
“Sanki Meggie ve Charlie ‘nin aklını okuyamıyorsun.”
“ Meggie nasıl seni mutlu edebileceğini Charlie ise maçı kendi takımının kaybedeceğini düşünüyor.”
Başımı neredeyse sertçe göğsüne gömdüm.
“ Mutlu haber. Bir kardeşim olacakmış.” Kaskatı kesilmişti. Ben ise tekrar ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum.
“Üzgünüm. Ne söyeyebileceğimi bilmiyorum Bella. Çok üzgünüm.”
“Önemli değil.” Bunu söylerken sesim çatallaşmıştı.
“Hey. Ağlıyor musun? Yüzüme bak.” Yavaşça çenemden tutup kendi yüzüne yaklaştırdı.
“Hayır, ağlamıyorum.” Gerçekten ağlamıyordum; ama sesim her an ağlayabileceğimi açıkça belli ediyordu.
“Biraz uyumak ister misin sevgilim?”
“Benimle kalacak mısın?”
“Tabii ki.”
“Seni seviyorum Edward.” Bunu gerçekten tutkuyla söylemiş olmalıyım ki, duygunun yoğunluğu onu şaşırttı.
“Ben de seni aşkım. Artık uyumalısın.Oldukça yorucu bir gün geçirdin.” Bu konuda haklıydı. O tek eliyle beni kaldırıp diğeriyle yorganı açmasaydı yorganın içine girebileceğimden bile emin değildim. Yorganın üstüne uzandı ve saçlarımı okşamaya başladı. Başımı yavaşça göğsüne yasladım. Muhteşem sesiyle ninnimi söylüyordu. O an gözlerimden sadece bir damla yaş süzüldü.
“Bella? Ne oldu? Sorun ne?” Birden yüzümü onun avuçları arasında buldum.
“Seni seviyorum.” Açıkça rahatlamıştı.
“Beni korkuttun.” Beni sıkıca göğsüne yasladı ve ara ara saçlarımı öperek ninnime devam etti. Ben de buna dayanamayıp bilinçsizliğe sürüklenmeyi bekledim. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:27 pm | |
| Bölüm 23
“Edward, gelinlik bakmaya gidiyoruz gelmen gerekmez. Sıkıntıdan patlarsın.” Ona fısıldadıklarımı ön koltukta el ele yolu izleyen Meggie ve Charlie’nin duyamayacağını biliyordum.
“Birincisi sen de orada olacaksın; yani sıkılmam imkansız. İkincisi seni hain duvaklar ve danteller arasında savunmasız bırakamam öyle değil mi.” Gülümsedim ve başımı omzuna koyup ben de yolu izlemeye başladım.
“Charlie bu durumdan pek memnun değil.” Kulağıma yavaşça bunları fısıldasa da yanağıma dudaklarını bastırmıştı.
“Meggie ile evlenirken bana fikrimi sorduğunu hatırlamıyorum. O da benim kimle ne yapacağıma karışamaz.” Fısıldasam da kızgınlığımı fark etmişti.
“O da bunu düşünerek kendini kontrol altında tutuyor zaten. Yoksa şimdiye kadar Meggie ile yer değiştirmiştim. Hem bu kadar acımasız olma. Sadece seni korumaya çalışıyor.”
“Senden mi? Bence kendisinden korusa daha iyi olur. En azından daha mutlu olurum.”
Aynı yerden Edward’ın ağzından devam…
“Senden mi? Bence kendisinden korusa daha iyi olur. En azından daha mutlu olurum.” Fısıldasa da hüznü hissedebiliyordum. O incinirken onu koruyamamak çok kötü bir histi. O an Charlie’yi öldürebileceğimi düşünmek de en az onun kadar korkunçtu; ama Bella’nın üzülmesinden çok sıkılmıştım. Ne yazık ki onu mutlu etmenin bir yolunu bulabileceğim düşüncesi gittikçe yerini umutsuzluğa bırakıyordu.
“Çok üzgünüm Bella.”
“Ne için?”
“Seni mutlu edemiyorum.”
“Saçmalama.” Şaşkın yüzünü bana çevirdi.
“Ne yaptıklarını sanıyor bunlar?”
Charlie’nin iç çığlığı bile dikkatimi dağıtamıyordu. Şu an ilgilenmem gereken şey Bella’ydı. Onun ilgisiz ve duygusuz babası değil.
“Sen şu durumda beni mutlu edebilecek tek varlıksın Edward. Sandığından daha iyiyim. Senin var olman her şeyi o kadar kolaylaştırıyor ve anlamlı kılıyor ki…” Gözleri tıpkı çikolata gibiydi ve şu an sanki bana bakarken eriyorlardı…
“Seni seviyorum.”
“Ben de seni…” Onu alnından öptüm ve güzel kokusunun canımı yakmasına izin verdim. Sanki boğazımı yarıyorlardı; fakat onun huzurla başını göğsüme koyup iç çekmesinin verdiği hazla karşılaştırılamazdı bu duygunun büyüklüğü…
“İşte geldik.” Meggie tüm bu gerginlikten nefret etmişti ve tabii Charlie’ ye dik dik bakarak arabadan indi. Sonunda bu durumun sona ereceği için şükran doluydu.
“Hadi yapalım şunu.” Bella’nın bu bezgin hali bile o kadar tatlıydı ki… Gülümsemeden edemedim.
Yaklaşık 3 saatlik bir süreden sonra gelinlik hazırdı. Aslında hiç sıkıcı değildi. Bella kendini zorlayarak elbiseleri beğenip beğenmeme konusunda fikir yürütürken onu izlemek çok güzeldi. Her haliyle o kadar sevimliydi ki… Tabii bu iş bittiğinde yaşadığı rahatlığı yüzünden okumak ayrı bir zevkti.
“Sanki 3 saat boyunca işkence çekmişsin de şimdi bitmiş gibi. Yüzün kıpkırmızı.” Ben gülümseyerek bunları söylerken bana dik dik bakmaya başladı.
“Emin ol işkenceyi tercih ederdim.” Güldüm ve kolumu omzuna atıp onu kendime çektim.
“Ama bitti ve işte ben buradayım.”
“Kesinlikle.” Derin bir iç çekti ve bana daha da yaklaştı.
Bölüm 24
Edward’ın ağzından devam…
Saat yaklaşık 2’ydi. Sallanan sandalyeden Bella’nın huzurlu yüzünü incelerken bir yandan da kokusuna alışmaya çalışıyordum. Birden Charlie’nin uyandığını fark ettim. Meggie ile bebeğin kontrolüne gideceklerdi; ama saat 2’de değildi heralde!
“Hangi cadde?...Tamam… Orada olacağım…”
Nedeni belli olmayan bir yangın mı? En azından tehlikeli gözükmüyordu. Bella endişelenmeyecekti ya da ben öyle sanıyordum… Birden yüzü huzursuzlaştı.
“Charlie?” Bu kadar isabetli hisleri olması beni çok şaşırtmıştı. Acaba ondan nasıl bir vampir olurdu? Bunu düşündüğüm an ondan nefret ettim ve bu düşünceleri uzaklaştırabilmeyi dileyerek başımı salladım. Onun hayatını sırf kendi bencilliğim yüzünden sonlandırmayacaktım. Her ne kadar onun bir vampir olmasını dilesem de, insan kalmasını isteyen yanım ağır basıyordu; çünkü hala seçme şansı vardı; ama o daha dayanıklı olsaydı, ben ona dilediğim gibi sarılabilirdim ya da onu kendimi kontrol etmeye çalışmadan öpebilirdim.
Yanımda olmadığı her saniye zaten sınırlı olan zamandan bir şeyler kaçırdığımı bilmek öylesine büyük bir acı veriyordu ki…
Yavaşça kalktım ve Bella’nın yüzüne eğilip yanağına küçücük bir öpücük bıraktım. Yanına uzanıp onu kollarımın arasına almam ve saçlarını okşamaya başlamam çok uzun sürmemişti. Hala derin bir uykudaydı; fakat yüzü çok daha huzurlu gözüküyordu.
“Edward…”
Neredeyse her gece uykusunda adımı söylüyordu; fakat her seferinde aynı mutluluğu yaşıyordum. Atmayan, cansız kalbim yeniden atmaya başlayacakmış gibi kabarıyordu.
Yavaşça şakaklarından birine dudaklarımı bastırdım. Çok sıcak ve yumuşaktı. Her zaman olduğu gibi… Onu saran kollarımı biraz daha sıktım ve incecik, kırılgan vücudunu kendi sert ve soğuk göğsüme yasladım. Benden iğrenmemesinin sebebini anlayamıyordum; fakat şikayetçi değildim. Şu an bu durumdan en az benim kadar mutlu görünüyordu ve bu yeterliydi.
“Edward?”
Bu bir mırıldanma değildi. Uyanmıştı.
“Üzgünüm, seni uyandırmak istememiştim.” Diye fısıldadım kulağına. Yüzünü bana döndü. Kokusu boğazıma bir darbe daha attı.
“Burada olmana sevindim.” Uyuduğu için boğazı kurumuş olmalıydı. Bir kez yutkundu. Sesi çok kısık çıkmıştı. Tabii bir insana göre kısık… Kalp atışı zaten tüm odayı dolduruyordu.
“Başka nerede olabilirdim ki?”
“Bilmiyorum.”Bunu olması gerekenden kısa bir zamanda cevaplamıştı. Sonra da dudaklarıma kuru, sıcacık ve dolgun dudaklarıyla ufak bir öpücük bıraktı. Başını göğsüme koydu ve kendini iyice bana yasladı. Kalbim sanki hala çarpıyor, göğüs kafesimin içi ona dar geliyordu.
Can yakan kokusunu içime çektim ve sevinerek daha az rahatsız edici olduğunu fark ettim.Neyse ki duyarsızlaşıyordum onun kokusuna karşı. Tabii onun yanından ayrılınca kendimi yeniden alıştırmam gerekiyordu. Aslında bu o kadar rahatsız edici değildi. Böylece sürekli onun yanında olmak için bir bahanem daha oluyordu.
“Saat çok erken.Sanırım yaklaşık 3. Bence tekrar uyumalısın. İstersen ninnini söyleyebilirim.”
“Pek yorgun hissetmiyorum.”Diye mırıldandı.
Yalan söylediği ya da gergin olduğu anlarda yaptığı gibi dudağını ısırdığını çenesini kavrayıp bana bakmasını sağladığımda gördüm.
“Hiçbir yere gitmiyorum. Hadi uyu artık biraz.” Ve burnunun ucunu yavaşça öptüm. Gülümsedi ve uzanıp dudaklarıma yapıştı. Her zamanki gibi kontrolümü kaybetmeme neden olabilecek bir istekle öpüyordu beni. Kontrolümü kaybetmemeyi aklımda tutmak zordu. Bundan nefret ediyordu; fakat onu incitseydim bana söylemezdi ve kontrollü olduğumdan emin olmam gerekiyordu.
Boynuma doladığı kollarını çözdüm ve yüzünü ellerimin arasına alarak kendiminkinden uzaklaştırdım. Gözlerini kısmıştı; fakat hala tutkuyla bana bakıyordu. Gülümsedim.
“Sandığın kadar kontrollü değilim sevgilim.”
“Umrumda değil.” Dik dik bana bakıyordu; fakat gerçekten yorgun gözüküyordu. Derin bir iç çektim ve bir kafes gibi kollarımı onun etrafına doladım. Kaçma şansı yoktu. İstese de istemese de bana yaslanacaktı ve bu kadar yorgunken uyuyakalması kaçınılmazdı. Ninnisini mırıldanmaya başladığımda daha fazla dayanamadı ve başı göğsümün üstündeyken uyuyakaldı. | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Perş. Nis. 30, 2009 5:28 pm | |
| Bölüm 25
Bella’nın ağzından devam…
Meggie ‘nin tiz çığlığı ile yerimden sıçradım. Meggie geldiği için Edward ortadan kaybolmuştu.
“Charlie! Bella!” Meggie nefes nefese odadan içeri daldı.
“Ne oldu? Söylesene!”
“O nedeni bilinmeyen bir yangın için yardıma gitmişti… Komşulardan birinin eviydi… İçeride kalan birini kurtarmaya çalışırken…” Sonra hıçkırıklara boğuldu.
“Hayır! Ne oldu? Kurtarmaya çalışırken ölmedi! Ölmedi!” Kontrolümü kaybetmiştim. Meggie’yi omuzlarından tutmuş sarsıyordum.
“Hayır; ama tavan üstlerine çökmüş. Şimdi hastahanedeler.”
Hemen Meggie’yi yatağa oturttum ve hastahanenin adını hıçkırıklarının arasından hastahanenin adını söylediğinde yerimden fırladım ve elime geçen ilk kıyafet olan elbisemi de alıp odadan çıktım.
Tam kapıdan çıkacakken Meggie’nin sesini duydum.
“Ben de geliyorum!”
“Saçmalama! Bu bebek için hiç iyi olmaz.Sadece sakinleş. Bir de senin hasta olman kimseye iyi gelmez.” Bu tür anlarda oldukça soğukkanlı ve açık bir şekilde düşünebiliyordum. Belki de bunda henüz olayı kavrayamamamın etkisi de vardı. Kalbim hızla çarpıyordu; fakat bir damla göz yaşı bile yoktu. Zaten o ölmemişti ve ölmesine izin vermeyecektim. Kapıyı çarparak çıktım ve kamyonetime doğru hızla yürürken beni belimden kaldırıp başka bir yere taşıyan soğuk kollar hissettim.
“Edward?”
“Kamyonetinle oraya gidene kadar çıldırırsın Bella.” Beni volvosundan içeri soktu ve oturmama yardım etti. Hemen sürücü tarafına geçip arabayı çalıştırdı.
“İyi misin? Kalbin deli gibi atıyor.”
“İyiyim.” Bir yandan da şerit gibi arkamızda bıraktığımız sokak lambalarını izliyordum.İlk defa hızlı gitmemiz beni endişelendirmek yerine rahatlatıyordu.
“Bella. Biraz sakinleş.Kalbinin bu kadar hızlı atması beni endişelendiriyor.”
“Edward biraz daha hızlı kullanırsan rahatlayacağım.”
Edward hemen gazdaki ayağını biraz daha aşağıya indirdi ve ben söz verdiğim gibi kalp atışlarımı yavaşlatmaya çalıştım. Anlaşılan işe yarıyordu.
“Teşekkür ederim.” Gerçekten minnet dolu bir teşekkürdü ve çok rahatlamış görünüyordu. Bunun üzerine gülümsedim. Ne tür bir durumda olursam olayım Edward kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu.
Sonunda hastahaneye gelince bana bakan üzgün gözlerle karşılaştım ve kalp atışlarımı yavaşlatma çabalarımın hepsi bir anda bitti. Kalbimin çarpışını kulaklarımda duyabiliyordum.
“Bella, ben babanın işten arkadaşıyım. Merak etme, şu an iyi… Yani … Aslında…”
“Ne oldu?” Artık gerçekten çok sabırsızlanıyordum. Yapabileceğim bir şey olmaması beni deli ediyordu.
“O komada…” Özür dileyen gözlerle bana baktı ve tepkimi ölçtü babamdan biraz daha yaşlıca olan bu adam.
“Siz gidebilirsiniz…” Sesim o kadar kısıktı ki… Anlaşılan yine de beni duymuşlardı. Benimle konuşan adam yavaşça elini omzuma koydu ve kapıya yöneldi. Ben ise duvarların görüntüsünü sabit tutmaya çalışıyordum ve yerin ayaklarımın altından kaymasını önemsemeden babamın bulunduğu odanın kapısına hareket ediyordum. Beni durduran soğuk ve sert bir el hissettim omzumda.
“Bella.” Diye bir fısıltı izledi bu durduruşu.
“Sakinleş. Bilinci yerine her an gelebilir. Zihnini neredeyse okuyabiliyorum. Tam olarak kapalı sayılmaz.” Rahatlama o kadar büyüktü ki…
“Şimdi bayılmadan otur şuraya.” Dedi tatlı bir şekilde ve beni koltuklardan birine oturttu.
“Nasılsın?”
Ben cevap veremeden karnıma korkunç bir ağrı saplandı ve iki büklüm olup acıyla inledim.
“Bella?” Endişeyle omuzlarımdan tutmuş beni kendime getirmeye çalışıyordu; fakat ikinci bir ağrıyla yine acı dolu bir inilti çıkmıştı dudaklarımdan. Beni kucaklayıp hızla bir yere götürdüğünü hatırlayabiliyordum; fakat son hatırladıklarım hemşire ve doktorların endişeli ve aciliyet dolu konuşmaları, Edward’ın korku dolu, kadifemsi ve “Benimle kal.” Diyen sesi ve bacaklarımdan süzülen kanlardı. | |
| | | -OKAN- Admin
Mesaj Sayısı : 78 Nerden : VAN Kayıt tarihi : 14/02/09
| | | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Paz Mayıs 03, 2009 7:51 am | |
| | |
| | | elif
Mesaj Sayısı : 31 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 12/05/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY C.tesi Mayıs 16, 2009 9:15 pm | |
| emeğine sağlık gerçekten güzel | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: bölüm 26 Ptsi Mayıs 18, 2009 3:28 pm | |
| Bölüm 26
Edward’ın ağzından…
Doktorun açıklama yapmasının üzerinden 5 dakika bile geçmemişti; fakat ailemin endişeli iç seslerini duyabiliyordum. Alice hemen yanımda bitmişti.
“Ne oldu? Sadece Bella’nın yoğun bakımdaki halini gördüm.” Kafasında canlandırdığı resim çok can yakıcıydı. Bella cansız gibi yatarken ellerine saplanmış iğneler ve bazen düzenli, bazen düzensiz atan kalbinin temposunu bildiren cihazdan gelen rahatsız edici ses…
“Neler oldu?” Carlise’ın sesi hem endişeli, hem de sakinleştirmeye çalışan bir tondaydı.
“Bella… Hamileymiş…” Herkes sevinsin mi, üzülsün mü, üzülecekse neye üzülsün gibi sorularla aklını meşgul ederken anlatmaya devam ettim.
“Şimdi yoğun bakımda; çünkü bünyesi bebeğimizi…” Biraz durdum. “Bebeğimizi” Derken boğazım yanıyordu.
“Bebeğimizi taşımak için çok güçsüzmüş.”
“Peki ne olacak?” Rosalie her zaman için bir bebeği olsun istemişti. Sadece bir bebek… Her ne kadar arada zıtlaşsak da bu isteğine sonsuza dek sahip olamayacağı için ona çok üzülürdüm.
“Eğer yoğun bakımdan çıkabilirse…” Devam etmek için güç bulmam gerekiyordu. Canım çok yanıyordu. Vampir olmanın bu acıyı azaltmaması çok kötüydü. Hepsi yoğun bakımdan çıkmaması ihtimali karşısında ürkmüştü. Emmet ilk defa bu kadar korkuyordu. Vella onun için gerçek bir kardeşten farksızdı.
“Ya çıkarsa?” Alice çaresizce en iyisini düşünmeye çalışıyordu. Jasper destek olmak için gelmek istemiş olmalıydı; fakat hastahane onun için hiç uygun bir yer değildi.
“O zaman çok iyi bir hamilelik dönemi yaşama ve hem kendi hem de bebeğin kurtulma şansı olur.” Hepsi gözle görünür bir şekilde rahatlamıştı; fakat ben kaskatı bir halde tek bir noktaya bakarak onlara açıklama yapıyordum ve sesimin kontrolünü giderek kaybediyordum.
“Eğer çıkarsa onun hayatını riske atamam. Bebeği aldırmayı kabul etmesini sağlayacağım.” Sesim çatlamaya başlamıştı. O an Rosalie’nin hem iç hem de dış sesi çığlık çığlığaydı.
“Ne?! Ne dediğini sanıyorsun sen?! Bella’nın nasıl hissedeceğini biliyor musun?!” Emmet onu kendi kolları arasına hapsetti ve biraz sakinleşmesi için hastahanenin bahçesine çıkardı.
“Edward…” Esme’nin sözünü fazla kaba olmamaya çalışarak kestim.
“ O bebek ikimizin ve o bebeği tahmin edemeyeceğiniz kadar çok istiyorum; ama Bella’yı riske atmamı hiçbir şey sağlayamaz. Hiçbir şey.” Son kelimeleri vurgulayarak kararlılıkla başımı salladım. Bella’nın kalp atışlarına odaklanmak istiyordum. Nefes alışlarını ayırt etmek çok kolaydı. Kalp atışlarını da öyle. Diğer insanlarınkinden çok farklıydı. Tabii bana da öyle geliyor olabilirdi. Birden Bella’nın kalbinin eskisi kadar düzenli atmadığını fark ettim. Hemşireler endişeyle konuşuyorlardı; fakat söyledikleri sadece boğuk birer mırıltı gibiydi.
Onun kalbi teklediğinde kendimi onu tuttukları odaya giderken buldum. Normal bir insan hızında yürümek hiç olmadığı kadar zordu ve sabretmek gittikçe zorlaşıyordu. Taa ki Bella’nın kalp atışları düzene girene kadar.
Rahatlama öyle büyük bir etki yaptı ki neredeyse gülümseyecektim.
Birden başka bir ses duydum. Çok tanıdık ve beni başka hiçbir şeyin rahatlatamadığı kadar rahatlatan bir ses. Bir mırıldanma…
“Edward?” Bella’nın sesi. Duru, çan gibi çınlayan sesini bölen öksürüklere rağmen netti.
“Nerede o?”
“Şimdi gelecek.Sadece dinlen.Tamam mı?” Ona cevap veren hemşireye karşı nedensiz bir minnetle doluydum. Belki de beni odaya sokacağını düşündüğü içindi.
“Hasta kendine geldi.Edward hanginiz?”
“Benim.”Dedim kendime hızla odaya girmemek konusunda zorla hakim olarak.
“İçeri girebilirsiniz; fakat yalnızca siz.”
Neredeyse koşarak odanın kapısına geldim. Bella her zamanki gibiydi. Sadece biraz, ya da oldukça yorgun görünüyordu.
“Bella?Nasıl hissediyorsun?” Yavaşça yatağın kenarına oturdum ve saçlarını okşamaya başladım.
“Yorgunum.” Sesi çatlak çatlak çıkıyordu ve nefes almasına yardımcı olması için takılan şeyi çıkarmak için elini kaldırmıştı. Nazikçe elini tuttum ve alnını öptüm.
“Dinlenmelisin.”
“Neler olduğunu söylemeyecek misin?” Onun kendine gelmiş olmasının verdiği rahatlık sayesinde ona nasıl söyleyeceğimi düşünmeyi unutmuştum.
“Bella, öncelikle bilmelisin… Ne olursa olsun seni çok seviyorum.” Ona bebeği ne kadar çok istediğimi söyleyemezdim. Hayatını riske atmamalıydı ve bu bebeği ne kadar istediğimi düşünerek suçluluk duymamalıydı.
“Edward? Neler oluyor?”
“Çok tehlikeli bir gece geçirdin Bella. Ölebilirdin. Artık seni riske atamam. Sen hamilesin; ama bir bebek taşımak için bünyen o kadar zayıf ki…” Sözümü bitiremedim; çünkü gözleri kocaman açılmış, şokla bana bakıyordu.
“Asla.” Tehditkar bir şekilde fısıldıyordu.
“Bana aldırmaktan söz etme bile.Sakın!”
“Bella, seni riske atamam.” Onun bebeği aldırmak istememesine mutlu olmuştum; fakat söz konusu Bella’ydı. O her şeyden daha önemliydi. Bebeği aldırması gerekiyordu. Yoksa ölebilirdi. Bir daha böyle bir korku yaşamayı kaldıramazdım.
__________________ | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Ptsi Mayıs 18, 2009 3:34 pm | |
| Bölüm 27
Edward’ın ağzından devam…
“Edward…” Cümlesini bitiremeden kaskatı oldu ve acıyla inledi.
“Bella!Neyin var?”
“Yok bir şey.” Biraz rahatlamış görünüyordu. Bu benim de az da olsa rahatlamamı sağlamıştı; ama eli istemsiz olarak karnına gitmişti. Bu kaskatı olmama neden olmuştu.
“Ağrın mı var? Hemşire çağırmamı ister misin? Çok ağrıyor mu?”
“Hayır. İyiyim.” Gerçekten kendine geliyor gibiydi ve bu hala karnında duran elinin orada bulunma sebebinin ağrı olmadığının bir göstergesiydi. Çok heyecanlanmıştım ve bu heyecan dalgasından nefret etmiştim. Bebeğin olmama fikrine alışmalıydım. Yalvaran gözlerle bana baktı.
“Edward, lütfen.” Onun böyle bakmasına dayanamıyordum. Yüzümü onunkine yaklaştırdım ve çaresizce gözlerine baktım.
“Seni kaybedemem. Bebeği ben de istiyorum Bella. Kahretsin ki istiyorum; ama seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum. Bella, lütfen. Lütfen bu korkuyu tekrar yaşamama izin verme. Sensiz yapamam.”
“Seni seviyorum.” Diye fısıldadı ve dudaklarını benimkilere bastırdı.
“Merak etme tamam mı? Söz, kendime çok dikkat edeceğim; ama bu bebeği aldıramam Edward. Anla bunu.”
Pes etmiş bir şekilde nefesimi verdim. Bencilliğim önce Bella’yı, sonra da bu bebeği bana hediye etmişti; fakat benden bunun karşılığında ne alacaktı? Hem ben ikisini de hak etmiyordum ki…
Bella’nın ağzından devam…
Edward pes etmiş bir halde nefesini verince çok rahatladım ve mutlulukla heyecanın tüm bedenimi ele geçirmesine izin verdim. Edward ve bana ait, tamamen ikimizin olan bir çocuk… Heyecan ve mutluluk hissettiğim korkunç ağrıyı görmezden gelmemi kolaylaştırıyordu.
Elime saplanan iğnelere aldırmadan mermer yüzünü avuçlarımın içine aldım. Güç harcamama gerek kalmadan bana yaklaştı. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum.
“Harika bir baba olacaksın.” Sözlerim onda garip bir etki yaptı. Gözlerinde bir şeylerin hareketlendiğini gördüm. Coşkuyla dudaklarıma yapıştı; fakat beni incitmemek için çok dikkatliydi. Birden yumuşak dudakları dondu.
“Sorun ne?” Merak etmiştim; fakat gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.
“Charlie’nin zihnini okuyabiliyorum; yani bilinci yerine geliyor.”
“Hmm…” Gözlerim kapanmaya başlıyordu. Charlie’nin de iyi olduğunu öğrenmenin verdiği huzurla iç çektim. Edward’ın dudaklarını alnımda hissedebiliyordum. Tenime çarpan sesini duyabiliyordum; fakat kelimelerden anlam çıkaramadan bilinçsizliğe sürüklenmiştim. Sanırım ninnimi söylüyordu.
Ne kadar olduğunu kestiremediğim bir süre sonra daha az sancılı bir halde uyandığım için mutluydum.
“Nasılsın?” Edward yatağın yanındaki sandalyeye oturmuş parmaklarımla oynarken, şefkatle bana bakıyordu.
“Daha iyiyim.” Hafifçe ona gülümsedim. Dudaklarını yanağıma dokundurdu ve mırıldandı.
“Charlie uyandı; ama merak etme. O komada olduğu için çok üzüldüğünü ve sakinleştirici aldığın için uyuduğunu söyledik.”
Çoğul konuşması dikkatimi çekmişti. Tam soracaktım ki dudakları yüzümde dolaşmaya devam etmeye başladı. Durum buyken düşünmek çok zordu. Yine de soru sorabildim; ama başka bir soru; çünkü ne soracağımı unutmuştum ve bir şey sormam gerektiği düşüncesiyle başka bir şey sormaya karar vermiştim.
“Peki hamile olduğum belli olmaya başlayınca?”
“İlk 2-3 ay pek belli olacağını sanmam. Sadece azıcık kilo alırsın. Sonrasını da sonra düşünürüz.” Ve tatlı tatlı gülümsedi. Gülümsemesi her ne kadar beni rahatlatsa da başka bir ağrı karnıma saplandı ve ben yüzümü buruşturmaya bile vakit bulamadan bulantıya bıraktı yerini. Neyse ki serumların tek de olsa iyi bir yönü vardı. Böylece midem boştu. Eğer boş olmasaydı muhtemelen çoktan kusmuştum.
Birkaç saniye sonra ne düşündüğümü merak ettiğini açıkça belli eden bir surat ifadesiyle bana bakan Edward’a gülümsedim.
“Sadece midem bulanıyor.”
“Sanırım buna alışmamız gerekecek; ama lütfen yapabileceğim en ufak bir şey olduğunda söyle Bella. Kendimi çok suçlu hissediyorum. Eğer seni ikna edebilseydim hayatını riske atmazdın ya da en başından seninle olmasaydım ya da en azından o gece kendimi durdursaydım ve aramıza her zamanki güvenli mesafemizi koysaydım…”
Başını iki yana salladı. Devam etmek için çok huzursuz görünüyordu.
“Edward saçmalamayı hemen kesmen için ne yapmam gerek. Ah buldum. Bak bu konuda yardım edebilirsin. Saçmalamayı kes. Birincisi, beni ikna edemezdin, böyle bir olanak yoktu. İkincisi en başından benimle olmasaydın o kamyonet bana çarpmış olurdu ve ben şu an zaten yaşamıyor olurdum.” Bunun üzerine ürktü; fakat ben devam ettim. “Ayrıca daha önce de söylemiştim. O gece için ne olursa olsun pişmanlık duymuyorum. Hayatımın en güzel gecesi olduğunu da daha önce söylemiştim.” İşte bu kez bu cümleyi yüzsüz bir sesle kurmayı başarmıştım. Gülümseyerek bana baktı ve burnumun ucunu öptü.
“İşin kötü yanı, ben de pişman değilim. Belki suçlu hissediyorum, evet; ama kesinlikle pişman değilim | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Ptsi Mayıs 18, 2009 3:37 pm | |
| Bölüm 28
Aradan geçen birkaç günde Charlie taburcu olmuştu. Edward ise hala benim için endişeliydi; fakat Cullen ailesinin tüm üyeleri bu ufaklığın gelişi konusunda çok heyecanlıydı ve en ufak bir kaygı duyduğunda Edward’ı bana çok iyi bakılacağı konusunda ikna etmeye çalışıyorlardı.
Ben ise bu ilgiyle şımarmak yerine bu işten çok sıkılmaya başlamıştım. Yalnız kalmak istediğimde en fazla 5 dakika yalnız kalabiliyordum. Eskiden pek yalnız kalmak istemezdim; fakat şimdi garip bir şekilde yalnız kalmak istiyordum. Belki, kendime bile itiraf etmeye çekinsem de bu bebeği kıskanıyordum.
Ben değil de taşıdığım bebek daha önemliymiş gibi davranmayan insanlar okul arkadaşlarım ve Charlie ile Meggie çiftiydi. Onlar da bilselerdi ya Cullen ailesi gibi davranırlardı ya da beni bir daha görmek istemezlerdi.
Bu düşünceler derin bir iç çekmeme neden oldu.
“Sorun mu var? Kötü mü hissediyorsun? Okula gitmek istediğine emin misin?” Edward endişeli bir sesle sürdürdüğü konuşmasına devam edecek gibi görünüyordu; fakat sözünü kestim.
“İyiyim. Sadece canım sıkıldı.”
Bezgin bir halde ona baktım. Açıkça rahatlamıştı.
“Beni korkuttun. En azından canının sıkılması tehlikeli bir şey değil.”
Sinirden yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Oflayarak saçma bir şekilde yavaş giden gümüş volvonun camından dışarıyı izlemeye başladım. Edward derin bir iç çekti ve sinirle göğsümde kavuşturduğum ellerimi tek hareketle ayırdı. Kenara çektiğimizi anlamam uzun sürmemişti.
Birden kapım açıldı. Edward nazikçe elimden tutarak arabadan çıkmama yardım etti | |
| | | edward
Mesaj Sayısı : 45 Yaş : 32 Nerden : ANTALYA Kayıt tarihi : 30/04/09
| Konu: Geri: ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY Ptsi Mayıs 18, 2009 3:41 pm | |
| Bölüm 28
Aradan geçen birkaç günde Charlie taburcu olmuştu. Edward ise hala benim için endişeliydi; fakat Cullen ailesinin tüm üyeleri bu ufaklığın gelişi konusunda çok heyecanlıydı ve en ufak bir kaygı duyduğunda Edward’ı bana çok iyi bakılacağı konusunda ikna etmeye çalışıyorlardı.
Ben ise bu ilgiyle şımarmak yerine bu işten çok sıkılmaya başlamıştım. Yalnız kalmak istediğimde en fazla 5 dakika yalnız kalabiliyordum. Eskiden pek yalnız kalmak istemezdim; fakat şimdi garip bir şekilde yalnız kalmak istiyordum. Belki, kendime bile itiraf etmeye çekinsem de bu bebeği kıskanıyordum.
Ben değil de taşıdığım bebek daha önemliymiş gibi davranmayan insanlar okul arkadaşlarım ve Charlie ile Meggie çiftiydi. Onlar da bilselerdi ya Cullen ailesi gibi davranırlardı ya da beni bir daha görmek istemezlerdi.
Bu düşünceler derin bir iç çekmeme neden oldu.
“Sorun mu var? Kötü mü hissediyorsun? Okula gitmek istediğine emin misin?” Edward endişeli bir sesle sürdürdüğü konuşmasına devam edecek gibi görünüyordu; fakat sözünü kestim.
“İyiyim. Sadece canım sıkıldı.”
Bezgin bir halde ona baktım. Açıkça rahatlamıştı.
“Beni korkuttun. En azından canının sıkılması tehlikeli bir şey değil.”
Sinirden yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Oflayarak saçma bir şekilde yavaş giden gümüş volvonun camından dışarıyı izlemeye başladım. Edward derin bir iç çekti ve sinirle göğsümde kavuşturduğum ellerimi tek hareketle ayırdı. Kenara çektiğimizi anlamam uzun sürmemişti.
Birden kapım açıldı. Edward nazikçe elimden tutarak arabadan çıkmama yardım etti.
“Ne…” Dudaklarıyla konuşmamı imkansız hale getirdi ve beni başım delice dönmeye başlayana kadar öptü.
“Bugün okul yok.” Dedi dudakları yanaklarımda gezmeye başladığında.
“Ne?Neden?”
“Son zamanlarda gerçekten canın sıkkın. Sanırım biraz fazla üstüne düşüyorum; fakat çok endişeleniyorum. Bu günü senden özür dilemeye ayıracağım. Ne yapmak istersin?”
“Bilmiyorum.” Edward’ın anlayışlı tavrı karşısında şaşırmıştım.
“Gel biraz dolaşalım öyleyse.Aklına mutlaka bir şeyler gelir. Önümüzde uzun bir gün var.” Elimden tutup beni yeniden kendine çekti ve dudaklarını alnıma bastırdı.
“Sakinleşmeye ihtiyacın var.Çok gerginsin.” Diye mırıldandı. Neden olduğunu bilmiyordum; fakat sinirlerim bozulmuştu ve ağlamaya başlamıştım.
“Neyin var?”
“Sinirlerim bozuk.Bu çok saçma.” Yavaşça gülüp beni göğsüne bastırdı.
“Tam anlamıyla hamilesin Bella. Hamile olduğunu yüzünden bile anlamak mümkün. Merak etme. Bir süre sonra kendine gelirsin.” Tatlı tatlı kıkırdadı ve beni kucaklayıp arabaya taşıdı. Arabaya biner binmez kollarımı boynuna doladım ve başımı boynuna gömdüm. Şaşırmış gibiydi.
“Ne oldu?”
“Seni çok seviyorum.”
“Bu hamilelik dönemi sayesinde baya ilginç deneyimlerim olacak gibi.” Sesinden güldüğü belli oluyordu. Onun bu kadar rahat ve mutlu olması benim de iyi hissetmemi sağladı. Dudaklarımı ağırca dudaklarına dayadım. İlk başta her ne kadar ihtiyatlı bir öpücük de olsa birden kontrolümden çıkmıştı. Saçlarını kavramış ellerimle, tutkuyla onu kendime bastırıyor, kokusunu dolana kadar ciğerlerime çekiyordum. O ne kadar nazik olmaya çalışırsa , ben o kadar kontrolden çıkmış bir halde onu kendime çekmeye çalışıyordum. Sanki daha çok yaklaşmamız mümkünmüş gibi kendimi de ona bastırıyordum.
Yavaşça dudaklarımdan kurtuldu ve nefesini düzenlemeye çalıştı.
“Bella, bence sakin olma konusunu cidden düşünmelisin.”
“Ben halimden memnunum.”Dedim nefes nefese kalmış bir halde. Bunun üzerine hafifçe gülümsedi ve arabayı çalıştırmak için elini anahtara doğru uzattı. Ben de iç çekip başımı omzuna yasladım ve hızlanarak gittiğimiz için bulanık bir görüntüden ibaret olan ağaçları izlemeye başladım. | |
| | | | ALACAKARANLIKLA İLGİLİ HER ŞEY | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|